40. Bölüm - Güven

126 19 39
                                    

Rayına yeni girebilmiş ve dümdüz rotasında, sorunsuz bir şekilde ilerleyen tren, birden bire rayından çıkıvermişti yine. Hepimizin hayatlarının olağan bir yansıması. Her zaman bir şeyler treni rayından çıkartacak kadar güçlüdür. Hatta bazen o tren raylardan öylesine uzaklaşır ki, bir deniz kıyısında bile bulabilir kendini. Tabii, trenin gidebileceği bütün rotayı ezbere biliyorsanız, raylara nasıl geri dönüleceğini de biliyor olmalıydınız. Bazen buna gücünüz yetmese de, harekete geçmekten başka bir çareniz olmadığını fark edersiniz.  Zaten sahilin tam ortasında ne kadar fazla durabilirdi ki bir tren?

Ahu ve Burak arabanın içerisinde, kara kara düşünüyorlardı. Eylül'ün Ahu'ya yıllar önce vermiş olduğu telefon numarası artık kullanılmıyordu, bu yüzden de kısa yoldan Eylül'ü bulma senaryosu suya düşmüştü. Ahu, bacaklarının üzerindeki laptopuna boş boş bakan Burak'a baktı.

'' Klasik polislerin kullandığı sistem gibi değil, değil mi? Sonuçta devlet ajanının girebildiği bir sistemde, daha kolay bulabilmemiz gerekir onu. Ülkedeki bütün Eylül Gökmenlere tek tek bakmayacağız de, lütfen. ''

Burak, sıkıntılı bir nefes verdi dışarıya. '' En fazla kaç tane Eylül Gökmen vardır ki? ''

Burak, laptopunda açtığı sistemden, Eylül Gökmen ismini arattı. Ahu da eğilmiş, merakla ekrana bakıyordu.

'' 586 tane mi?! Yuh!'' dedi Ahu, ekrana hayal kırıklığı ile bakarken.

'' Bir karar vermemiz gerekiyor; ya bakmaya şimdi başlayacağız ya da başka bir yol bulacağız. ''

'' Başka bir yol? ''

'' Bilmiyorum, Aydın çok da büyük bir şehir değil sonuçta. ''

'' Hâlâ Aydın'da olduğunu nereden biliyoruz ki? ''

'' İnstagram'a attığı son fotoğrafta öyle görünüyor. ''

Ahu, birkaç dakika kara kara düşünmeye başladı. Eylül'e güvenmekte hata etmişti ve bu hayal kırıklığını yaşayacağını yıllarca aklından bile geçirmemişti. Birlikte içinde bulundukları o anlar, kesinlikle basit durumlar değildi. Ahu, Eylül'ün babasını öldürmeye çalışırken, onu öldüren kişi Eylül'ün ta kendisi olmuştu ve birbirleri hakkında paylaştıkları derin sırlar, aralarında ister istemez bir güven bağı oluşturmuştu. Sanki bu bağ hiç kopmayacak gibiydi. Yıllar boyu öylece kalacak gibiydi. Tabii, en başında bu işe başladığında, Ahu'nun kendine koymuş olduğu kesin ve katı olan bir kuralı vardı ki, o da bu yaptığından kimseye bahsetmemekti. Kim olursa olsun. Bu sayede, hiçbir risk almamış olurdu. Ne bir duygu, ne bir kimse.  Şimdi ise, her bir kuralını nasıl da çiğnediğine baktı, şu anda bunun bedelini ödüyor olduğuna inandırdı kendisini. Son günlerde, güvenmiş olduğu bütün insanların onun güvenini ve iyi niyetini suistimal edişi, onu tekrardan insanlardan uzaklaşmaya itiyordu.

Bir an olsun düşündü, Ahu. ' Ya Sedat da öyle yaparsa?' O zaman ne yapardı? Bu ihtimali düşünmek istemiyordu. Onda, tanımış olduğu tüm insanlardan daha farklı olan bir şey vardı, onun yanında hissetmiş olduğu şeyler öyle farklıydı ki... Klasik heyecan, sevgi, mutluluk, tutku gibi duygular değildi. Bir şey daha vardı ve ne olduğunu açıklayamıyordu bile. Hissettiği şeye en yakın olan kelime, 'huzur' idi. Tam olarak öyle olmasa da, huzura yakındı. Bu yüzdendir ki, her an kendini öylece onun kollarına bırakabilirdi. Ve korkmuyordu. Ya beni yüz üstü bırakırsa diye düşünüyordu ancak bundan korkmuyordu. Tıpkı Burak'ın da ona dediği gibiydi: ' Ondan gelecek bir zarara bile hazırdı. '

Yine de her şeyi doğal akışına bırakmadan önce, ilerlemiş oldukları bu düz yolda, karşılarına çıkan taş parçalarını kaldırmalılardı. Bir diğer deyimle; treni tekrardan rayına yerleştirmelilerdi.

KAZIYICI KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin