Kapının çalınması ile elimi Ulah'ın elinin altından çekip kapıya yöneldim. O da tekli koltuğa geri döndü. Bu kez Ulah yanımda olduğu için kim o diye sormadım. Kilidi çevirip kapıyı açtım. Ve karşımda tam da görmek istemediğim kişi, Soho, duruyordu.
" Selam!"
🍃🍂🍃🍂🍃🍂
Hayır! Hayır! Hayır! Lütfen!
İyi insan lafın üzerine gelir atasözü şu ana hiç uygun değildi. İti an çomağı hazırla demek ise doğru bir sözdü ancak fazlasıyla ayıptı. İkisini de kullanmamaya karar verip doğrudan Soho'ya ne istediğini sordum.
" Buyur?"
" Buyur mu?" diye sordu yüzünü buruşturarak. " Hiç misafirperver değilsin. Jaha'yı görmeye geldim. Çekil!" diyerek odaya girmeye çalıştı. Kolumu kapıya dayayarak içeri girmesine mani oldum.
" Ne yapıyorsun sen? Çekilsene!" diye bağırınca yerimden kıpırdamadan " Safkan Şeya'nın emri. Ziyaretçi yasak!" dedim.
Bu cümlemle iyice sinirlendiği belli oluyordu. Bana kinle bakan o Sibel Can mavisi gözlerden iyice korkmaya başlamıştım. Yine de onu içeri almamaya kararlıydım.
" Bana bak kızım!" dedi liseli bir serseri gibi. " Senin o sarı kafanı bedeninden ayırırım. Beni yorma ve yolumdan çekil."
İşte bahsedilen saç yolma olayı buradan sonra gerçekleşiyordu demek ki. Sabrı tükeniyordu. İstem dışı ellerim saçlarıma gitti. Onları çok seviyordum. Feda edilecek bir şey değildi onlar. Bu yüzden arkama dönüp koltukta oturmuş bizi izleyen Ulah'a yalvaran gözlerle baktım. Ulah ise bu bakışıma gülerek karşılık verdi. Sonra da sağ elini hayali bir silah gibi kullanarak Soho'ya doğru atış yaptı. O an Soho ile aramda , zeminde, bir alev şeridi oluştu ve ikimizde bulunduğumuz yerden birkaç adım geri çekilmek zorunda kaldık. Yoksa paçalarımız tutuşacak, oradan yukarı doğru alev alacaktı. Soho şaşkınlıktan bir şey demeye fırsat bulamadan Ulah konuşmaya başladı.
" Özlemişim seni Soho! Nerelerdeydin?" dedi. Yüzünde gıcık bir gülümseme oluşmuştu.
Soho bedenimden dolayı Ulah'ı göremese de sesinden tanımıştı. Gözlerinin verdiği korkunç his giderek artıyordu. Ben ise kendimi birbirine rakip iki kartal arasında kalmış küçük bir tarla faresi gibi hissediyordum. Kaçma şansı olmayan, ne yazık ki masum olduğu halde zarar görecek biriydim ben. Bu sebeple akıllıca davranıp kapıyı Soho'nun Ulah'ı görebileceği şekilde açıp kapının arkasına doğru çekildim.
" Sen!" diye hırladı o an Soho. Ulah'ı görünce onun olduğuna emin olmuştu.
" Evet ben!" dedi Ulah da. Soho'ya davranabildiği kadar gıcık davranıyordu. Ve yineliyorum, bu durum bence çok korkunçtu. Soho Ulah'a çemkirmeye devam etti.
" Sen hangi yüzle karşıma çıkıyorsun?"" Asıl sen hangi yüzle bu kapıya geliyorsun? Ve sen hangi sıfatla bir meleze sen diye hitap ediyorsun? Ve sen yine hangi yüzle bu kızı tehdit ediyorsun?"
" Ben burada bulunabilirim. Sarayda olma iznim var. Cezam bitti." diyerek Ulah'ın tek sorusunu yanıtladı Soho. Diğerleri işine gelmediği için onları görmezden geldi.
" Sarayda olma iznin olabilir ama buraya girme iznin yok. Defol!"
Ulah bunları söylerken ayağa kalktı ve kapıya yaklaştı. Ayağıyla yerdeki alev şeridine basıp söndürdü. Bunu yaparken gözlerini Soho'dan ayırmamıştı. Soho ise bunu fırsat bilerek Ulah'ın dibine gelip ona meydan okuyan bir tavırla çemkirmeye devam etti." Eğer Jaha kendinde olsaydı beni yanında isterdi. Arkadaşını üzme, çekil."
" Jaha'yı senin tanıdığından daha iyi tanıyorum. Seni tekrar sürgüne yollamadan odana dön. Bu sana son uyarım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LN(Ara Verildi!)
VampirTEKRAR YAZILACAKTIR! OKUMAYINIZ! DİĞER HESAPTAN PAYLAŞILACAKTIR. Hep yurtdışında, Amerika'da geçen vampir hikâyelerini okumaktan sıkıldınız mı? Öyleyse sizi 'Lanet-Nakoleia'ya davet ediyorum. Eskişehir'de başlayıp Nevşehir'de devam eden bu hikaye be...