Bölüm 23

23 0 0
                                    

"Şimdi en başından başlayalım."

Jack'in dudakları genç kızın tenini yavaşça terk ediyordu.

"Brian seni neden ısırmıyor?"

Alexa vücut ısısının çekildiğini hissedebiliyordu. Neredeyse boğazı kurumuştu. Korku dolu bakışlarıyla ahşap zemini inceliyordu. Jack'e bakamazdı.

"Bunu ben nasıl bilebilirim? Ona sorman gerek." Yüzünü zeminden çekmemişti hala.

"Sana göre yeterince korkunç bir vampir değilim anlaşılan." Jake'in gözleri kızarmaya başlamıştı. "Bana kendi isteğinle cevap verebileceğine inanıyordum oysa."

"Jack ben bir şey bilmiyorum. Gerçekten-"

Jack'in gözlerindeki kırmızılık mavi renk irisini derinliklere sürüklemişti. Artık tamamen koyu kırmızıydı gözleri.

"Sana bir şans vermiştim, Alexa. Pişman olacaksın."

Vampir genç kızın çenesini kavrayıp kendisine bakması için sabitçe tutmuştu. Genç kız onun bu ısrarlı bakışlarının ardından ne olacağını tahmin edebiliyordu. Daha silah şokunu tam atlatamamışken ona itaat etmek istemiyordu. Gözlerini başka bir noktaya çevirmek imkansızdı. Denediği müddetçe başına şiddetli bir ağrı saplanıp duruyordu. Daha fazla mücadele edemeyecekti bu güce karşı. Brian'a ihanet etmek demekti bu. Hisleri karmaşık olsa da bir yanı ona güvenmek istiyor, diğer yanı vampirin bütün bunları kendi bencilliği için yarattığını sanıyordu. İnsan olduğunda, amacına ulaştığında, aralarında hiçbir şey kalmayabilirdi. Vampirin etkisiyle kırpıştıramadığı gözleri büyük bir hızla sulanmaya başlamıştı.

Jack ise baş döndürücü taze kanın varlığı arasında görevini yapmaya odaklanmaya zorluyordu kendini. Genç kızı ısırmakla ısırmamak arasında gidip geliyordu. Odağını görevinde tutmaya uğraşıyordu. Etkisi artık genç kızı ele geçirdiğinde konuşabilmişti.

"Seni uyardım, Alexa. Başka ne yapabilirdim ki?"

...

Brian kendine geldiği sırada siyah duvarlarla çevrili odasındaydı. Loş mum ışığının yansımaları duvarda ara sıra dans ederek titreşiyordu. Yatakta gerindi ve vücudundaki acının kaynağını bulmaya çalıştı. Sırtında bir yerden ansızın saplanan ağrı ile inledi. Kırmızı çarşafı avuçları ile kavradığında dişlerini sıkıyordu acıyı hafifletmek için. Yatağından kalkabilmesi mucize olacaktı anlaşılan. Derin derin nefes alarak yatağın başlığına tutundu. Böyle acınası bir hale düştü diye sinirini boşaltmak için önüne kim çıkarsa çıksın sinirini ondan çıkartacağına emindi.
Ayaklarını aşağı sallandırıp bir yandan da yatağın başlığından destek alarak yataktan çıkmaya çalışıyordu. Acı içinde kıvranarak yataktan kalkmayı başardığında hala sırtını dikleştirememişti.

"Lanet olsun."

Kamburluğunu düzeltmeye çalıştıkça saplanan ağrının acısı da dayanılmaz oluyordu. Belini tuta tuta kapıya doğru yürüdü. Değişik hissediyordu. Sanki bilincini kaybettiğinde beş yıldan bu yana - yakında altı olacaktı- uyuyamadığı için tıpkı eski günlerdeki gibi deliksiz bir uyku çektiği hissi taşıyordu.

Rahatlatıcı bir his.

Nihayet kapıyı açtığında muhafızların kendisine yöneltilmiş kılıçlarını görünce aniden geri çekildi. Kan beynine sıçramıştı. Kaşlarını kaldırdı hafifçe.

"Siz konsey üyesine silah mı çekiyorsunuz?" Şaşkındı, bu kadarını da beklemiyordu.

Muhafızlardan biri ileri atıldı. Umursamaz tavrının altında saklı gaddarlığı konuşmasındaki tınıyla ortaya dökülmüştü.

Karanlıklar İçindenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin