Bölüm 27

21 0 0
                                    

Brian son olanlardan beri kendi derdini - alıkonulmuşluğunu- bir kenara bırakıp Alexa'yı düşünür olmuştu. Ona kurtların arasında bırakılmış kuzu görevini layık görmüştü neredeyse. Ama bir yandan da genç kızın cadılık gücünü geri kazanıp kendini savunma ihtimali vardı. Umduğu gibi onun evde ve de hayatta olmasını diliyordu. Hiç değilse birkaç gün daha dayanmalıydı. Ama ya güçleri geri gelmediyse kendini savunabilecek miydi? Sonuçta ona bir silah vermişti ve o da kullanabildiğini söylemişti. Hem, yalnız da değildi. Evde birilerinin daha olması ona güç verebilirdi. Koruyamasalar da.

Nöbet yerine gitmeden tarihi yokladığında ekim ayının ortasında olduklarını fark etti. Doğum gününe daha bir buçuk aydan fazla bir süre vardı ancak arınmış olması için geri kalan süre yeterli miydi emin olamıyordu. Rol yapmaktan, Rose'a bak kan içmeye devam ediyorum diye saçma sapan uydurma tavırlar takınmaktan kendine yabancılaştığını düşünüyordu. Yaptıklarıyla yapmak istedikleri arasında uçurum vardı. Teninin solduğunu ve gücünün çekildiğini hissettiği günlerde cadılar şehrine gidip oradaki pazardan meyve alıyordu ama biraz yedikten sonra yediklerini geri çıkarıyordu. Alışmak zaman alacaktı belli ki. Ama tahriş olmuş boğazı bu işin peşini bırakması gerektiğine dair acılar bırakıyordu gerisinde.

Burada alıkonulduğu için kızgındı. Sersemletilmemeyi ancak bu şekilde kabul ettirebilmişti. Dahice. Alexa'nın o evde olduğunu bilen herhangi bir vampir dostu onu ziyarete gidebilirdi. Ortalarda Jack'i görmedikçe şüpheleri günden güne artıyordu. Ya Rose, Jack gibi oldukça itaatkar birine onu yakalaması emrini verdiyse?

Onu kendi elleriyle öldürürdü.

Bugün sınırda nöbet günüydü ancak daha fazla dayanamayacağının da farkındaydı. Gece yarısına yaklaşık bir saat vardı. Belki.. Belki ülke sınırından çıkıp kasabaya gidebilirdi. Alexa'nın durumunu ne olursa olsun öğrenmeliydi. Düşünceler içinde ileri geri yürürken kasılan çenesini sıvazladı.

Artık konsey üyesi olmadığı için güçleri de günden güne azalıyordu. Üstüne üstlük kan içmemeye çabalaması da durumunu daha kötüye götürüyordu. Zamanlaması doğru olmayabilirdi ama neyin ne zaman doğru olduğunu kim bilebilirdi ki? Herkes hata yapardı. Eskiden olduğu gibi saygı duyulmamasını da sorun etmiyordu. Hedefine bu kadar yaklaşmışken yoluna çıkan ufak tefek pürüzleri halının altına süpürecekti. Göz ardı etmekten başka yapabileceği bir şey varsa o da kaçıp gitmekti.

Her ihtimale karşı cebine kan şişesi stoklarından birkaç tane koymuş olduğu için kendini kutladı, dudakları sinsice düz bir çizgi halini alırken. Yolda bayılma ihtimaline karşı yanında kan şişelerinden taşıyordu. Arınmış olması gerekirken yaptığı şeyle kendine lanet etti. Kanı bırakmak fazlasıyla zor olacaktı. Normal insan yemeğine alışmak ise berbattı. Hem gücünden oluyor hem de savunmasız kalıyordu. Havanın soğuğu bile onu etkilemeye başlamıştı. Yaşadığı bu son tecrübeler onu ürküttüğü kadar yaptıklarının işe yaradığını gördükçe heyecandan kalbinin atışını hızlandırıyordu.

Kararını vermişti, kısa süre de olsa bir şekilde genç kızı görecekti.

***

At arabasından indiğinde yüzüne vuran soğuk rüzgarla irkildi. Siyah cüppesi her mevsimde giyebilir değildi artık. Ellerini cüppesinin içine koyup adımlarını sıklaştırdı. Isınmak için bunlar yeterli gelmiyordu. Açlıktan midesinin bulantısını duyumsuyor ancak aldırmıyordu. Parmakları kasılmıştı, ufak ufak koşmaya başladı ahşap evi gördüğünde.

Çok az kaldı, Alexa. Geliyorum.

Evin kapısını çalmak için kaskatı olmuş parmaklarıyla vuracaktı ki kapı kendiliğinden açıldı. Gıcırtı sesinin ardından genç kızı karşısında bulmuştu. Onu öyle özlemişti ki. Ama bakışlarında anlam veremediği bir hüzün vardı. Göz göze geldiklerinde ise genç kızın göz bebekleri kısa süreliğine genişlemiş ardından eski halini almıştı. Bakışlarında o mutluluk parıltılarından eser yoktu.

Karanlıklar İçindenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin