3. Bölüm.

875 77 16
                                    

Eve gelince annem bir kâse çorba yaptı. Zorlukla gözlerimi açıp çorbayı bitirdim. İlaçlarımı da içip yattım.

Bir hafta sonra...

Öksürerek gözlerimi açtım ve yatağımın yanındaki peçeteyi ağzıma tutup öksürmeye devam ettim. Peçeteyi ağzımdan çektiğimde kan olduğunu gördüm. Artık alışmıştım bu duruma. Sanırım içinde ki kanlar artık orda kalmak istemiyorlar.

Yatağımdan kalkıp odamın içindeki lavobaya duvarlardan tutunarak gittim. Elimi yüzümü yıkayıp yine duvarlardan tutunarak camın önündeki tekli koltuğa oturdum. Ah çok yoruldum.

Camın önünde otururken düşünmeye başladım.

En fazla 5-6 ayım kaldı. Hastalığım yüzünden yemek yiyemiyorum, yemek yiyemeyince zayıflıyorum. Zayıfladıkça eriyorum resmen.

Hayat çok kısa. Daha 7-8 ay önce son sınıf olma heycanını yaşıyordum. Şimdi ise 'acaba en fazla kaç gün yaşarım? ' sorusunu soruyorum hergün.

Içeriden ses gelmeye başlayınca telefonumdan saate baktım. 09:38 annem sofrayı kurunca beni uyandırmaya gelir. Biraz daha salondan gelen sesleri dinledim, annemle babam konuşuyordu.

"Onu mutlu etmek için ne yapabiliriz hanım? Doktorun dediğine göre 5 ay yaşayabilir. Bundan sonra ne isterse dediğini yapalım." Dedi babam. 5 ay.... 5 ay ömrüm kalmış ha? Ben daha az bekliyordum.

"Doğru sölüyorsun bey. Kızım için çok üzülüyorum. Her gece 'inşallah iyi yönde ilerleme olur' diye çok dua ediyorum. Ama Allah böyle istemiş ne yaparsın?" Dedi annem. Ağlamamak için kendini tuttuğu çok belli.

Annem söze devam etti.

"Ben gideyim kahvaltıya çağırayım. Belki birkaç parça bir şey yer. Sonra da bugün ne yapmak istediğini sorarız." Dedi. Odama yaklaşan ayak seslerini duyuyordum. Annem kapıyı araladı ve beni koltukta oturarak görünce bana doğru yaklaşmaya başladı.

"Uyandın mı benim güzel kızım?"

"Evet anne uyandım." Dedim. Annem bana doğru yaklaşmaya başlayınca beni kahvaltı masasına götüreceğini anladım. Annem yanıma gelip sağ kolumun altına girdi ve yürümeme yardım etti.

Sonunda masaya oturunca kahvaltı yapmaya başladık ama yine yiyemiyorum. Zorla birkaç şey attım ağzıma ama daha fazla yiyemeyeceğim. Çatalımı masaya bıraktım ve annem ile babama baktım. Onlarda bunu hissetmiş gibi bana baktılar.

"Ben bugün parka gitmek istiyorum. Orada eğlenen çocukları izlemek bana iyi geliyor. Ama yanlız başıma olmak istiyorum isterseniz biriniz beni uzaktan izleyebilir. "

Sağlıklı olduğum zamanlarda her hafta bir kere okul çıkışı oraya gidip, çocukları izlerdim. Bu bana huzur veriyor; onların içtenlikleri, masumluğu.

Babam bana döndü.

"Tamam kızım parka git ama annen seni uzaktan izleyecek." Dedi. Bende 'tamam' anlamında başımı salladım.

Sonunda annemle parka gelebilmiştik. Annem beni çocukların oynadığı alanın karşısında bir banka oturtturdu, kendiside arkalardan bir banka oturdu.

Karşımda çocuklar hayattan, ölümden, yaşanacak kötü düşünceletden uzak bir şekilde oyun oynuyorlar. Hepsinin kahkahası gerçek. Kalplerindeki sevgileri gerçek. Onlardan ne istersen yapmayı kabul edecek kadar saf ve masumlar ama bi bilseler ki dünya da saf ve masum ne kadar insan varsa hep kullanılıyorlar. Olsun şu an onlar için tek istediğim; çocukluklarını doya doya yaşasınlar.

Bankın sol tarafında birini hissettim ve başımı sol tarafa çevirdim. Bu simayı gördüm ama nerede? En iyisin ona sormak.

"Sende kimsin?" Dedim. Çocuk başını bana doğru çevirip mavi gözlerini gözlerime dikti.

"Beni hatırlamadın mı?" Dedi. Allahım ya hatırlasam sorar mıyım 'kimsin?' Diye.

"Hatırlasam sormazdım herhalde değil mi?" Diye sesimi yükseltmek istemiştim ama duyduğundan bile şüpheliyim. Insan gün boyu yattığı halde hâlâ yorgun olabilir mi?

"Boşver." Dedi çocuk.

Sanırım onu tanıyamadığım için kırıldı ama gerçekten tanımadım. Omuzlarımı silktim ve çocukları izlemeye koyuldum.

"Niye onları izliyorsun?" Dedi karşımızda oynayan çocukları kast ederek.

"Onları izlemeyi seviyorum." Dedim.

"Niye?" Dedi. Derin bir nefes aldım.

"Çok masum ve saflar." Dedim omuzlarımı silkerek.

"Bence çok aptallar. Yani ileride onları nelerin beklediğini bilseler bu kadar rahat olamazlar." Dedi. Ona baktım ve güldüm. Ciddi mi bu çocuk?

"Tamam işte bırak bari çocukluklarını geleceği düşünerek geçirmesinler. Tadını çıkarsınlar. Sonra ileride belki hasta olurlar, belki ölürler belli olmaz." Sonlara doğru sesimin kısılmasına engel olamadım ama devam ettim.

"Ileride ne olacaklarını bilseler yaşamaktan, hayattan, herşeyden vazgeçebilirler." Dedim.

Bunun üstüne keyifsiz bir şekilde güldü.

"Insanlar hasta olduklarında hayattan vazgeçmeleri çok saçma ve... aptalca." Dedi.

"Ama ya kurtulma şansları yoksa?"

"Vardır. Herzaman bir şans daha vardır. Elbet tek de olsa bir umutları, bi çareleri vardır. Umut herzaman vardır"

"Evet herzaman biz umut oluyor ama çok az insan o umuda ulaşabiliyor." Dedim.

Bunun üzerine başını öne eğdi ve sanırım düşünmeye başladı. Bir vakit sonra ' belki de kardeşiminde bir umudu vardı ama ulaşamamıştı' dedi fısıltı şeklinde.

Merhaba.
Oy ve yorum yapın lütfen.

Yapbozumun Parçası -Düzenleniyor-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin