Tam öpülesi oluyor...

220 20 2
                                    

Gözlerimi açtığımda karşımda ki koltukda -yani camın önünde ki koltuk- Emre oturuyordu. Emre? Burada ne işi vardı ki?

"Emre..."

"Bebeğim..." yüzü yorgun ama huzurlu gibiydi.

"Emre annem seni buraya nasıl gönderdi?" Dediğimde yatakda oturmuşdum.

"Onun haberi yok. Sadece seni görmek istedim bebeğim. Çok özledim seni." Dedi özlem dolu sesiyle. Bende çok özlemiştim onu.

"Bende seni çok özledim." Dedim ve yatakdan kalkıp yanına gittim. O da ayağa kalktı. Kollarımı boynuna dolayıp sıkıca sarıldım. Kaç gündür bu kokuyu içime çekemiyordum. Emre'de belimi sıkıca sarıyordu. Ondan ayrıldığımda dudaklarına yaklaşmıştım ki geri çekildi. Ona şaşırarak baktım.

"Öpüşmek yok bebeğim." Sanırım o dudaklar için iyileşmesini bekliceğim. Gözlerimi kısıp yüzümü yüzüne yaklaştırdım.

"Hemen iyileşmessen döverim seni." Dedim tehditkâr bir sesle. Emre dayanamadı ve kahkaha atmaya başladı.

"İnan bana şuan seni öpmemek için kendimi zor tutuyorum. Çabuk iyileşiceğim. "

"İlaçlarını düzenli alıyor musun bakalım?"

"Evet annen çok güzel bakıyor."

"Peki o zaman. Şimdi kahvaltı yapalım." Dedim ve odadan çıkıp mutfağa ilerledim. Emre'de odadan çıktı ve salona gidip televizyonu açtı.

Güzel bir kahvaltı hazırladığımda salona girdim. Emre uyuyordu. Ah o uykuları bilirim. Insan uyudukca uykusu geliyordu sanki. Emre'nin yanına gidip koluna dokundum. Uyanmadı. Biraz daha sert bir şekilde dürttüm kolunu. Yine uyanmadı. Aklıma bir fikir geldiğinde.

"Ahh! İmdat! Yardım edin!" Diye bağırmaya başlayınca emre hemen gözlerini açtı ve etrafa bakınıp 'Berra!' Diye bağırıyordu. Korkudan beni fark etmemişdi bile. Sonunda beni fark ettiğinde, yüzünün aldığı şekli görmeye değerdi. Rahatlamış ama bir o kadar da kızgın. Kendimi gülmemek için zor tutuyordum.

"Gül sen gül." Dedi Emre. Kendimi daha fazla tutamayıp kahkaha atmaya başlamışdım. Emre'de gülmemek için zor duruyordu.

"Ama.... yü-yüzünü... görmeliydin." Dedim kahkahalarımın arasında. Sonra gözlerimi büyütüp dudaklarımı büzdüm ve abartarak, güya onun taklidini yaptım. Emre bu halime dayanamadı ve o da kahkahalarla gülmeye başladı.

Sonunda kahvaltımız bitmişdi. Daha doğrusu Emre'nin ağzına zorla bir şeyler tıkmaktan ben fazla yiyememişdim ama olsun onu güzelce doyurdum. Sonra salona geçtiğimizde telefonum çaldı. Annem arıyordu.

"Efendim anne?"

"Kızım! Emre yok evde! Sabah sabah nereye gitmiş olabilir ki?" Dediğinde sesi endişeliydi. Bu beni güldürmüştü. Sabah sabah dediği de öğlene geliyordu saat.

"Anne Emre benim yanımda. Rahatla biraz ve sabah sabah değil öğlen olmak üzere." Dedim.

"O niye senin yanına gelmiş ki? Hem sizin bir arada durmanız yasak. Biliyorsun hastalanabilirsi-"

"Anne yeter ama! Zaten kaç gündür görüşemiyoruz. Altı üstü bir kaç saat birlikte durucağız. Hem merak etme Emre benden olabildiğince uzak duruyor." Son söylediğim cümleyle birlikte yüzümü buruşturdum.

"Neyse peki o zaman. Bir kaç saat sonra Emre geri gelicek ama."

"Tamam anne." Telefonu kapatıp Emre'ye döndüm.

"Benden uzak durman midemi bulandırıyor. Yanımdayken midemde oluşan kelebekler, sen uzaklaşınca sanki, sanki... birer... fareye dönüşüyorlar." Emre'de dediklerime katılır bir şekilde bakıyordu. Elini yanağıma koyup

Yapbozumun Parçası -Düzenleniyor-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin