Sabah kalktığımda, Emre yoktu. 'herhalde aşağıdadır' dedim ve yataktan kalktım. Odadaki banyoya yönelip, elimi yüzümü yıkadım. Banyodan çıkıp aşağı inmek için kapıya yöndim ve açtım. Tam bir adım atacakken karşımda Emre'yi gördüm. Dün gece onunla birlikte sarmaş dolaş uyuduğum için utanarak başımı eğdim.
''Günaydın." Deyip gülümsedi. Hafif başımı kaldırdım.
''Günaydın." Dedim.
''Kahvaltı hazır inelim mi?'' Dedi. Bende başımı hafif kaldırıp onayladım.
Önünden geçip merdivenlere yöneldim o da gelip koluna girmeme yardımcı oldu.
Mutfağa girdiğimizde sofrada zeytin, peynir, yumurta, kızarmış ekmek ve tereyağı vardı.
''Bunları sen mi hazırladın?'' Dedim.
''Evet. Alıştım artık. Benden başka kahvaltı hazırlayacak kimse yok."
Cevap vereceğim sırada öksürmeye başladım. cebimde genelde peçete olur ama bu Emre'nin eşortmanıydı. Bende mecburen ellerimi ağzıma kapattım. Bu diğer zamanlardaki öksürüğe benzemiyor. Daha fazla kan vardı. Boğazımdan kan geldiğini anlayabiliyordum.
Emre telaşlı bir şekilde bana bakıyordu. Gözlerim kararıyordu. İçim parçalar halinde elime geliyor sanki. Hiç bu kadar şiddetli öksürmemiştim.
Öksürmem bittiğinde yaşlı gözlerle Emre'ye baktım. Ne yapacağını şaşırmış gibiydi. Elimi ağzımdan çekemiyordum. Emre'nin bu kanı görüp benden tiksinmesini istemiyorum.
Elimdeki kan aklıma gelince, alt katta banyo olarak tahmin ettiğim yere gittim. Kapıyı ardımdan kapatıp kilitledim.
Elimi ağzımdan çektiğimde gördüğüm kan yüzünden midem daha çok bulandı. Hemen tuvalet tarafına yönelip eğildim. İçimden pıhtı hâlinde kan geliyordu. Midemde bir şey kalmayınca ayağa kalktım ve elimi yüzümü yıkadım.
İyiki Emre'nin yanında ellerimi ağzımdan çekmemişim. Ben bile kendimden tiksinirken, Emre ne yapardı kim bilir?
Hâlsizlikle yere çöküp, sırtımı duvara yasladım. Hayatımda hiç bu kadar yorgun hissetmemiştim. Artık ölmeye başlıyorum.
''Berra! Kapıyı aç lütfen! İyi misin? Bir ses ver!'' Emre'nin sesi endişelenmiş gibi geliyordu. Benim için mi? Bu hoşuma gitti.
''Emre... iyiyim... ben... merak etme." Konuşacak hâlim yok ki.
''Kapıyı aç lütfen! Niye kilitledin ki?''
''Çok yorgunum... ayağa bile... kalkamıyorum." Sesimden anlaşılıyor zaten.
''Tamam. Bak şimdi kapıdan uzaklaş kapıyı kıracağım." Deyince kapıdan biraz daha uzaklaştım.
''Uzaklaşt-'' yine öksürmeye başladığım sıra Emre kapıyı kırdı. Endişeli bir hâli vardı.
Beni görünce hemen kucakladı. Evin çıkışına doğru koşmaya başladı. Yorgunluktan gözlerim kapanıyordu.
''Berra! Aç gözlerini! Hastaneye gidiyoruz, gidene kadar kapatma gözlerini!''
''Hayır. Emre, hayır... götürme beni... oraya." Deyince bir an durdu.
"Saçmalama. Seni hemen hastaneye götüreceğim!''
''Hayır, şuan çok yorgunum. Sadece uyumak istiyorum. Sana neden hastaneye gitmek istemediğimi açıklayacağım... lütfen.''
Emre kararsız bir şekilde bana baktı. Sonra beni yukarıdaki odaya götürmeye başladı.
Odanın kapısına gelince aralık olan kapıyı ayağıyla itikledi. Hemem yatağa yaklaşıp beni yatırdı. Üstüme battaniyeyi örtüp odadan çıkmak için kapıya yöneldi.
''Emre, gitme." Dedim ve yatakta kenara kaydım. Benimle uyumasını istiyordum. Biliyorum hastalığım ona bulaşabilir ve bu bencilce bir hareket. Umrumda değil. Hayatımda ilk defa bencil oluyorum.
Emre hiç tereddüt etmeden 'tamam' dedi ve yatağın boş tarafına yattı. Sırtımı ona dödüm ve gözlerimi kapattım. Ama bir şey eksikti
''Sarılmayacak mısın?'' Bugün bencil ve yüzsüz bir insan gibi davranıyorum. İlk defa.
Emre kollarını belime doladı ve beni kendine çekti. Onun sıcacık göğsünde uyumak, huzur vericiydi.
Merhaba.
Oy ve yorum yapın lütfen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yapbozumun Parçası -Düzenleniyor-
RomanceAşk herzaman benim çocukluk hayalimdi. Ama tüberküloz hastası olduktan sonra hayalimin gerçek olmayacağını anladım. Çünkü hastalığım çok ilerlemişti ve artık tedavi etki etmiyordu. Sonunda sadece ölüm vardı. Kapkara bir karanlık. Hayallerimin olmadı...