20. Bölüm.

449 40 12
                                    

Bu bölümü ezgikg12 kişiye ithafen.

Kıp kırmızı kesildim. Sadece dudaklarını değirmişti ama yinede ilk defaydı ve utandım.

Yüzüne bakamıyordum. Utandığımı anladı herhalde -anlaşılmayacak gibi değil.-

Sırıtarak arabanın kapısını açtı ve beni kucağına aldı.

Hâlâ gülüyor.

Yanağımdan derince bir öpücük aldı. Arabanın koltuğuna oturttu ve bana baktı.

Neden hâlâ gülüyor ya. Of!

"Gözlerime bak."

'Hayır' anlamında başımı salladım.

"Hadi ama..."

Omuz silktim.

Gülerek elini çeneme koydu ve başımı kaldırdı.

"Gözlerini gözlerimden ayırma. Orada kendimi görmeyi seviyorum. Aynı seni sevdiğim gibi." Dedi ve yine bir buse kondurdu dudaklarıma.

Bana seni seviyorum dedi!

Ama hastalık kapabilir. Bu çok yüksek bir olasılık.

"Hastalığımın sana bulaşmasını istemiyorum. O yüzden bir daha yapma." Aslında bu... çok... hoşuma gitti.  Ama onun sağlığı için bunu bir daha yapmamalı.

"Saçmalama. Değil hasta olmak, sana dokunmak ölümü bile getirse, ben yine sana dokunmadan edemem." Dedi ve bir daha öptü.

"Ama olmaz. Hasta olma-" ve yine öptü.

Bu kısa bir buse değil!

Dudaklarını hareket ettirdikçe, ölecekmişim gibi geliyor.

Zor da olsa kendimi geri çektim.

"Seni öpmeyi sevdim. Aynı seni sevdiğim gibi." Başımı eğdim. Utancımdan bakamıyorum. Yüzümdeki gülümsemeye engel olamıyorum. O da güldü ve kapımı kapatıp kendi tarafına geçti. Arabayı çalıştırdı.

Bugün sürekli şaşırarak, mutlu oldum. Önce hastalığım iyi yönde ilerlediğini öğrendim. Sonra Emre bana şarkı söyledi.

Sonra... öptü!

Bu düşünce, ölüme sebep olacak kadar kalbimin hızlanmasına neden oldu.

Ve en önemlisi,  beni seviyormuş. Ben ondan hoşlanıyorum ama sevmek... bilemiyorum. Şimdiye kadar hiç kimseyi sevmedim ama galiba Emre'yi seviyorum.

Çünkü hoşlanmak, benim Emre' ye hissettiğim kadar büyük bir şey değil. Hoşlanmak bunun yanında hiç bir şey kalıyor.

Yani... şimdi bende... Emre'yi... yani... sanırım... seviyorum.

Evet ben Emre'yi seviyorum.

Bunu kendime itiraf etmek zor olmuştu. Emre'ye nasıl itiraf edebilirim ki? Ben onun kadar cesaretli değilim, nasıl söylerim hiç bir fikrim yok.

Araba durdu, Emre kemerini çözüp arabadan indi. Benim tarafıma gelip kapıyı açtı. Gülümsüyordu.

"Hadi seni eve bırakalım." Dedi sonra birden yüzü asıldı.

"Ne oldu?"

"Bu gece sana sarılamayacağım."

Ona sarılarak uyumak isterdim, bu ve gelecek gecelerde.

"Olsun."

"Sen istemez miydin?"

Tabii ki de evet.

Bir şey demedim.

Yüzü asıldı. Sonra beni aldı ve kapıyı kapattı.

Bir kaç adımda evin önüne geldi. Zile, bir şekilde, bastı. Annem kapıyı açınca anneme hiç bir şey demeden odama ilerledi. Odama girip, beni yatağıma yatırdı.

Yüzüme dahi bakmadan, bıraktı ve kalkmaya çalıştı ama yakasından tuttum ve kulağını yaklaştırdım.

"Bende seninle uyumayı seviyorum. Aynı seni sevdiğim gibi." Dedim ve yanağından öptüm.

Emre yüzüme baktı, derince gülümsedi. Sonra odaya bir göz gezdirdi. Odada kimse yoktu. Tekrar bana baktı ve dudaklarıma bir buse kondurdu.

Dudaklarımızın arasında çok az bir mesafe bırakıp, konuştu.

"Uyumaya gidiyorum. Sensiz, buz gibi olan yatağa. Sana sarılıp ısındığım, senin kokunu içime çektiğim yatağa, şimdi sensiz gidiyorum. Asıl ölüm bu." Dedi ve anlımdan öpüp odadan çıktı.

Merhaba.
Oy ve yorum yapın lütfen.

Yapbozumun Parçası -Düzenleniyor-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin