18. Bölüm.

486 41 11
                                    

Bazen hayat durur. Her şey, kerkes hareket eder ama senin için durur. Bu bazen, çok sevindiğinde, bazense çok üzüldüğünde olabilir. Etrafındaki hiç bir şeyi görmez, hiç bir şeyi hissetmez duruma gelirsin. Donup kalırsın.

Bende şuan öyleyim. Bana hastalığımın ilerlediğini söyledi. Bu doğru mu?

"İ-ilerleme mi var?" Şaşkınlıktan kekelemiştim. O kadar şaşkınım ki sevinmeyi unuttum. Doktor başıyla onaylayıp gülümsedi.

Emre'ye baktığımda; onunda şaşırmış, bir o kadar da mutlu görünen yüzünü gördüm. Bana baktı ve daha geniş bir şekilde gülümsedi.

İşte o zaman kendime geldim. Hastalığım iyi yöne gidiyor.

Sanırım şimdi gülmem gerekiyor?

Sonunda içimdeki mutluluğu tumadım ve genişçe gülümsedim. Annem duyunca çok mutlu olacak.

"Ve Berra kızım, hemen fizyoterapiye başlaman gerek. Ayakların tamamen kendini kaybetmeden onları geri kazan. Bir kaç gün sonraya hemen randevu al." Sürekli kontrole geldiğim için, doktorumla samimi olduk ve bana kızım diye sesleniyordu.

Kendi kendime yaptığım anlaşmaya uyup, fizyoterapi için randevu almaya karar verdim.

Doktor ilaçlarımı yazdı ve mutlaka kullanmam gerektiğini, bunların o delice öksürüklerin geçiriceğini söyledi. Sonra Emre yerinden kalktı ve beni de alıp odadan çıktı.

Ikimizinde ağzı kulaklarına varıyordu.

"Sana bir süprizim var."

"Sen böyle sürekli süpriz yaparsan ben hep isterim."

"Aslında süpriz sayılmaz. Hastalığın iyi yönde ilerlediği için seni yemeğe çıkaracağım. Orada bir süprizim var."

"Önce annemlere söylemem gerekiyor."

"Tamam ama seni akşam bırakırım oraya."

"Peki o zama.n"

Bir kaç dakika sonra arabanın oraya geldik. Emre beni arabanın ön tarafına oturttu, ön koltuğun kapısını açtı ve beni oraya oturttu.

Yol uzun sürecekmiş, bende o sıra annemleri aradım. Annem iyileşmeye başladığımı duyunca hüngür hüngür ağlamaya başladı Allah' a şükrediyordu. En son telefonu kapatırken 'Allah Emre oğlumdan razı olsun' diyordu. Tamam annem Emre'yi seviyor ama durduk yere neden öyle dedi ki? Neyse.

Bu aradada fizyoterapi için randevu aldım. Üç gün sonraydı. Acaba Emre'ye sorsam beni götürür mü?

"Emre?"

"Efendim?"

"Hani ben az öncefizyoterapi için randevu aldım ya beni oraya sen götürü müsün?" Dediğimde kaşlarını çatarak bana baktı.

Yine neye sinirlendi?

"Tabii ki ben götüreceğim." Dedi ve sinirli bir şekilde önüne dönerken 'bir de soruyor. Hey Allahım ya, sabır' diye mırıldandı.

Ona sorduğum için mi kızdı? Ama o benim abim değil, babam değil, sevgilim değil. Beni götürmek zorunda değil. Sormadan 'beni götür' diyemem.

Aslında Emre gibi bir sevgili çok güzel olurdu. Yani o anlayışlı, eğlenceli, düşünceli, sahiplenici. Ona sahip olan bir kız çok şanslı. Öyle birine sahip olsam hiç kaybetmek istemem.

Onun yanında... bir farklı hissediyorum. Bir nedeni yok ama öyle hissediyorum. Böyle kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyor. Ellerim ayaklarım titremeye başlıyor. Konuşacağım kelimeleri unutuyorum.

Neden böyle ki?

Bunun cevabını o kadar çok merak ediyorum ki.

Bir beş-on dakika sonra araba durdu. Emre aşağı indi ve gelip benim kapımı açtı. Beni kucağına alıp, ayağı ile kapıyı kapattı.

Bir restoranta gelmiştik. Kapıdan içeri girince, loş bir ışık süzüldü. İçeride kimse yokdu. Sahnenin önünde tek bir masa.

Emre masaya yaklaşıp, beni sandalyeye oturttu. Sandalyemi sahneye doğru çevirdi sonra koşar adım sahneye ilerledi.

Ayaklı mikrofonu tuttu, sandalyenin boyuna göre ayarladı ve sandalyeye oturdu. Şarkı söylemeye başladı.

Emre bana şarkı söyüyor!

(Şarkının Türkçe sözlerini okumanızı tavsiye ederim.)

Her eyes, her eyes

Gözleri, gözleri

Make the stars look like they're not shining

Yıldızları parlamıyormuş gibi gösteriyor

Her hair, her hair

Saçları, saçları

Falls perfectly without her trying

Uğraşmadığında bile mükemmel duruyor

She's so beautiful

O çok güzel

And I tell her everyday (yeahh)

Ve ben bunu ona her gün söylüyorum

I know, I know

Biliyorum, biliyorum

When I compliment her she won't believe me

Iltifat ettiğimde bana inanmıyor

And it's so, it's so

Ve bu çok, bu çok

Sad to think that she don't see what I see

Kötü o benim gördüğümü göremiyor

But everytime she asks me "Do I look okay?"

Ama her zaman "iyi görünüyor muyum" diye soruyor

I say;

Diyorum;

When I see your face

Yüzüne baktığımda

There's not a thing that I would change

Değiştirebileceğim bir şey yok

'Cause you're amazing
Çünkü sen inanılmazsın

Just the way you are

Olduğun gibi

And when you smile

Ve gülümsediğinde

The whole world stops and stares for a while

Bütün dünya bir an durup sana bakıyor

Cause you're amazing
Çünkü sen inanılmazsın

Şarkı bitince sahneden indi ve yanıma geldi. Dizlerinin üstüne oturdu.

"Saçlarım, mükemmel kokuyor. Çiçek gibi. Tenin yumuşacık. Sana dokunmak, hazine bulmak kadar sevindiriyor beni. Gözlerin, çok güzel. Bazen parlıyor ve bu çok hoşuma gidiyor. Gözlerinin içinde gözlerimi görmeyi seviyorum. Sana ait olan her şeyi seviyorum. Çünkü sen mükemmelsin." Dedi ve anlımdan öptü.

Merhaba.
Oy ve yorum yapın lütfen.

Yapbozumun Parçası -Düzenleniyor-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin