19. Bölüm.

455 42 6
                                    

Geri çekildi ve gülümseyerek bana baktı. Utanarak, bende ona gülümsedim.

"Artık yemeğe başlayabiliriz." Dedi ve sandalyemi, masaya çevirip karşıma oturdu.

Şu an ben eşortmanlarla, o da gömlek ve pantolon.

Keşke elbisemi giyseydim!

Emre yanımıza gelen garsona, bir şeyler sipariş etti. Garson, siparişleri getirmek üzere gitti.

Emre'ye döndüm ve derince gülümsedim.

Ne diye bilirim ki?

Sessiz ortamlarda hep gülesim gelir.

"Bu arada, sesin güzelmiş ve bana şarkı söylediğin için teşekkür ederim." Evet sesi gerçekten güzel ve şarkının sözleri, benim ona söyleyemediklerimi söylüyor.

Gözleri, saçları, dudakları, gülüşü... inanılmaz.

"Sen böyle güleceksen, hep söyleyebilirim." Dedi ve büyülenmiş gibi gülümsedi.

Gülüşü, ölümüme sebep olabilir. Birazdan kalbim duracakta.

Siparişlerimiz geldiğinde, yemeğe başladık.

Sessizlik çok sıkıcı.

Konuşacak bir şeyde bulamıyorum ki.

Buldum!

"Emre?"

"Hı..."

Erkekler odun. Bu Emre bile odun.

"Sevgilin yok mu senin?" Çok merak ediyorum bunu.

Aklım 'sevgilisi olabilir. Bu onun en doğal hakkı' diyor. Kalbim 'başlatma sevgilisine. Olmasın işte' diyor.

"Hayır. Sevgilim yok. Yani olsa bile, sanırım şimdiye ayrılırdı." Dedi ve omuz silkti.

"Neden ki?"

"Senin yanında olurdum, onun değil. Seninle birlikte uyumayı seçerdim, onunla değil. Seninle eğlenirdim, onunla değil. O da buna kızar ve ayrılırdı. Sanırım."

"Sevdiğin kişi varken, niye bunları benimle yapmak isteyeceksin ki?" Elimdeki çatalı bıraktım ve cevap bekledim.

Sorduğum soruyla bir an duraksadı. Ve cevap vermedi. Bir süre daha bekledim ama başını tabağına eğdiği için, cevap vermeyeceğini anladım.

Önemsemedim ve yemeğime geri döndüm.

"Randevun hangi gün?" Diye sordu.

"Üç gün sonra."

"Tamam."

Geri kalan zamanda fazla bir şey konuşmadık.

Yemeklerimiz bitti.

"Gidelim mi?" Diye sordum. Canım sıkıldı.

"Tamam gidelim." Dedi ve hesabı ödemeye gitti.

Bir kaç dakika sonra geldi ve beni aldı. Restorantdan çıktık ve arabanın oraya varınca, beni arabanın ön tarafına oturtu. Yüzümü ellerinin arasına aldı ve bana baktı.

"Bir kaç gündür bir şey düşünüyorum ama bunu sana nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum."

"Sen anlat ben seni anlarım. Kötü düşünmem."

"Cüneyt' e karşı ne hissediyorsun?"

Neden böyle bir şey sordu ki?

"Ne gibi bir şey?"

"Mesela. Ondan hoşlanıyor musun?" Gözlerine baktığımda, duyucağı cevap için endişeli gibiydi.

"Hayır tabii ki. Bunu nereden çıkarttın?"

"Bilmem. Olabilir y-yani. Sonuçta seninde s-sevgilin yok onun da yok. Sev-sevgili olab-"

"Hayır. Lütfen saçmalama. O sadece senin arkadaşın. Bende onu, senin yanında denk gelirse görüyorum." 'gerçi görmesemde olur ama' diye mırıldandım. Sonuçta onu Emre'ye söylemem doğru olmaz. Hem belki kötü düşünmüyordur.

"Peki." Dedi ve bir kaç saniye sonra, aramızdaki mesafeyi kapattı.

"Seni rahatsız ediyor demi?"

Bunu nereden anladı?

"Y-yok. Neden beni rahatsız etsin ki?"

"Güzel bir kızsın. Hem de çok. Sevgilin, sana sahip olan kimse yok ve Cüneyt piçin biri olduğu için."

Keşke sevgilim sen ol- hayır be! Emre beni sadece arkadaşı olarak görüyor.

Ona, Cüneyt'in bana yaklaşmaya çalıştığını söylesem?

"Hadi söyle. Seni rahatsız eden bir hareket mi yaptı?" Sinirlenmeye başlamıştı. Bunu seğiren gözünden anlıyordum.

"Şey aslında, dağ evine gittiğimizde o gelmişti ya o gün yanıma oturdu ve sen kola almaya gidince, bana yaklaştı. Sonra çenesini kaşıyınca, elini elimin üstüne koydu." Dedim ve başımı eğdim. Sonlara doğru sesim kısıldı.

Elini çeneme koydu koydu ve başımı kaldırdı.

"O piç yüzünden başını eğme. Ben hep senin arkandayım. Sen her zaman ondan öndesin benim için. Sen benimsin." Dedi ve dudaklarıma ufak bir buse kondurdu.

Merhaba.
Oy ve yorum yapın lütfen.

Yapbozumun Parçası -Düzenleniyor-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin