Bandana takan Suga ♡ MAŞALLAH der susarım.
Bu bölüm diğerlerinden biraz kısa oldu ama daha uzun yazsam allah bilir bölüm ne zaman gelirdi 😌
Yorumlar azaldı 😣 Yorum yapın please
🌙 İYİ OKUMALAR 🌙
Hayatınız da duyduğunuz, işittiğiniz ya da size söylenen en acı cümle neydi? Belki de bu zamana kadar o cümleyi çoktan duyduğunuzu, sizi yaraladığını düşünmüşsünüzdür, belki de bende öyle düşünüyordum, ta ki bir kaç saniye öncesine kadar. Hiç sağır olmayı isteyecek kadar bir şeyi duymamayı istediniz mi? Ben istedim. Hemde o kadar içten istedim ki bunu Tanrı, bana acıyıp bunu gerçekleştirmek bile isteyebilirdi.
Yine de duyduklarıma inanamıyordum ya da inanmak istemiyordum bilmiyorum ama öylesine söylenmiş bir şey olması için nelerden vazgeçerdim bir bilseniz. Korku dolu bakışlarım sanki karşımda ki gözleri dolu dolu bakan bedenin söylediklerini teyit etmek ister gibi Tae'ye kaydığında bakışlarını benden sanki karşısında hayalet görmüş bir çocuk edasıyla hızla çevirdi. Neden çevirmişti? Neden sarhoş olduğu için saçmalıyor demiyordu? Neden?
Yaşadığım bu korkunç duygu sebebiyle panikle geri adım attığımda düşecekmiş gibi hissettiğimi fark ettim. Bir adım daha atsam, hatta en ufak hareket etsem olduğum yere yığılacak gibiydim. Donup kalan bakışlarım ve buz kesen vücudum karşımda ki bedenin eliyle ağzını kapatıp konuşmasıyla bir anlığına da olsa beni kendime getirdi. "V, midem bulanıyor. Sanırım kusacağım." Normalde bu kadar çok içtiği için ona kızabilirdim ama kim bilir belki de acısını bir anlığına da olsa unutmak, hafızasından silip atmak için içmişti. Kim bilir...
Tae, Suga'yı tuttuğu ellerini ona daha sıkı sardığında onu benden uzaklaştırıp kusması için uygun bir alan yarattı. Onlara bakıyordum, hareketlerini izliyordum belki ama aslında burada değildim. Bedenen vardım, ruhen karanlık bir boşluktaydım. Birinin gelip bunların sadece bir rüya olduğunu söyleyene kadar o boşluktan çıkmak istemiyordum. Duyduğum kelimeyi yanlış işittiğim düşüncesi ya da bunun sadece bir yalandan ibaret olduğunu söyleyen tarafım ayakta tutuyordu beni. Yoksa ayakta durabileceğimi sanmıyordum.
Arkamdan gelen adım seslerini duyduğumda bize doğru geldiklerine emindim ama başımı bile çevirip bakacak mecalim yoktu. Bütün enerjim, bütün hayati fonksiyonlarım tek bir kelimeyle dibe batmıştı. Karşımda bir beden belirdiğinde iki eliyle omuzlarımdan tutup beni hafifçe sarstı ama tepki veremiyordum. Ağzımı açıp tek bir kelime bile olsa bir şey söylemek istiyordum ama olmadı. Sadece karşımda ki bedene, Jimin'e öylece bakabilmiştim. Konuşuyordu, bir şeyler söylüyordu, belki de bağırıyordu ama duyamıyordum onu. Tek görebildiğim şey ağzını oynatmasıydı. Hani savaş filmlerinde yakınlarda bir yerde bir bomba patladığında geçici bir süreliğine sağır olursunuz da etrafınızda size seslenen insanların ağız oynatmalarından başka bir şey görmez, duymazsınız. İşte aynen öyleydi. Belki patlayıcı, canlı bir bombaya maruz kalmamıştım ama hayatımın ortasına hayali bir bombanın düştüğüne eminim. Başta kalbim olmak üzere her şeyi paramparça etmişti.
Jungkook koşarak kuzeninin yanına vardığında onunla birlikte yere oturdu ve sakinleşmesi için bir şeyler söylemeye başladı. Benimse karşımda duran Jimin'in yerini Tae aldığında uzun süreli sessizliğimi ilk defa titreyen sesimle bozdum. "Öyle bir şey yok.... dimi?" Daha fazla konuşmak, olan biteni sormak istedim ama boğazıma taş gibi oturan yumru buna izin vermedi. Zaten şuan soru soruyor olabilmem bile bir mucizeydi benim için. Sebebiyse tutunduğum o ufacık umut.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One Month /Min Yoongi
Fanfiction(Küfür ve erotik içerikler vardır. Rahatsız olacaklar okumasın!) Asıl işleri araba hırsızlığı olan ve birbirleri arasında kıyasıya rekabet yaşayan iki düşman takım düşünün... Bu iki takım arasında ki aşk, ihanet ve kavgalar bütün hayatlarını değişti...