24-sen ve ben

958 110 234
                                    

The end is near.


Sherlock sabah uyandığında John'u yanında bulamadı. Oturma odasında ya da aşağıda da yoktu, belli ki gitmişti. Bayan Hudson'ın yanına inmiş bulunduğundan mecburen kısa bir sohbet etmek zorunda kaldı. Fazlaca John ve evlilik konusu geçen. Aslında Bayan Hudson'ı severdi, fazlaca severdi hatta ve ailesi gibi görürdü ama boş konuşmaya olan o büyük ilgisi dedektifi geri çekiyordu.

Sabah çayı ve birkaç kurabiyeyle kahvaltısını yaptıktan hemen sonra kapıda Lestrade göründü. "Günaydın, nasıl gidiyor?"

"İyi, her zamanki gibi."

"Adayla ilgili gelişmeler için geldim, ismini verdiğin çalışan tüm detayları paylaşmıştı zaten ve sorgulamada her şey açığa çıktı. Dediğin gibi küçük bir grup varmış cinayetleri intihar gibi gösteren, fazlaca gizli ve ulaşılması zor."

"Ben hep haklıyımdır." daima olduğu gibi kendinden emindi Sherlock. "Çay ister misin?"

"Hayır almayayım, fazla kalamam. İşlerim ve yapmam gereken düzenlemeler var, bir yakınım evleniyor. Anderson'da bir bahaneyle arkamdan gelip ziyaret uzamadan dönmem gerek, sana hayranlığı gittikçe büyüyor." Lestrade'ın bunun mantığını anlayamaması çok normaldi çünkü Anderson'ın dedektife nefretini en ön koltuktan izleyen oydu.

"Lütfen acele et o zaman." Hayran buluşması modunda değildi zaten. "Bugünlerde boşanma olayı için sana ihtiyacımız olabilir, davayı çabuk halletme açısından."

"Sonunda özgür bırakıyorsun yani?" Bunu söylerken sesi niye o tınıda çıkmıştı anlam vermedi dedektif. "Evliliği öğrendiğinde çok sinirlenmiş miydi?"

"Evet, birkaç yumruğa maruz kaldım."

"Haketmiştin," Lestrade gülümseyerek konuştu. "En yakın nişanlı olan dostuyla gizlice evlenen ilk ve tek kişisin sanırım."

"Muhtemelen."

"Her neyse, bu konuda seninle alay etmek için önümde uzun yıllar var. Şimdi gitmeliyim, arada merkeze gel. Anderson hasretinle yanıp tutuşuyor."

Sherlock gözlerini devirerek cevapladı. Tüm bu hayran olma olayına anlam veremiyordu, Anderson'da da internet üzerindekilerde de. Dedektifi tanımadan o şekilde sevmeleri mümkün değildi, sevgi böylesine basit değildi. Bir yaşanmışlık isterdi, anılar birikmeliydi ve daha fazlası. Oysa dışardan tanıyanlar zekasıyla olayları çözmesini büyüleyici bulup dedektifi 'sevdiklerini' iddaa ediyorlardı. Eğer aynı ortamda denk gelseler -herhangi biriyle- ve bir kez dahi Sherlock Sherlock'luk yaparak çıkarımla onu küçük düşürse o sevginin anında nefrete dönüşeceğine emindi.
Oysa John Watson, yani dedektifin kendisini sevdiğine emin olduğu tek insan, öyle değildi. Defalarca onu zor durumda bırakmış olsa da asla yanından ayrılmamıştı. Fakat Sherlock sahte ölümüyle onu birçok açıdan terketmiş, yarı yolda bırakmıştı. Sonuç neydi peki? En yakın dostunun biriyle tanışıp onunla olmak için gidecekti.

Saat geçmesi için birkaç kanlı deney yaptı, aslında istediği John'dan haber alana dek oyalanmaktı.

"Merhaba."

Sherlock elindeki insan dilini bırakarak mutfaktan çıktı. "Nerdeydin?"

"Mary'yle konuşmaya gittim --"

without you; I'm lost//johnlock ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin