9

684 48 18
                                    

15 Eylül 2020

Akşamın serinliği daha güneş tam batmadan kendini göstermişti. Artık eylül ortalarında olduğu için sonbahar gelişini haber veriyordu.

Evinin verandasında güneşin batışını seyreden Murat, aniden gelen serinlikle titredi. Hırkasına iyice sarındı. Güneşin son ışıklarının tadını çıkardı.

Ozan bahçe kapısında belirdiğinde güneş batmış, gökyüzünün rengi koyulaşmaya başlamıştı.

Ozan bahçeye girdi ve Murat'ın yanına gitti. Murat, bitmek üzere olan sigarasını söndürdü kül tablasında.

"Bu akşam boş musun?"  Diye sordu Ozan.

"Neden sordun?" Dedi Murat.

"Mert aradı az önce. Can'ın bu akşam bir performansı varmış gece kulübünde. Eğer işimiz yoksa bizi çağırıyor."

"Açıkçası bir işim yok. Bekle ben hazırlanayım."

"Ne gerek var oğlum? Seni her halinle beğeniyor zaten kızlar."

Murat ona yandan bir bakış attı. Gülümsememeye çalışarak içeri girdi. Ozan ise kahkaha atıyordu.

Murat hazırlandığında Ozan ile beraber motorsiklete bindiler ve Mert'in attığı konuma doğru yola çıktılar.

Klübün önüne geldiklerinde hava tamamen kararmıştı. Murat motoru park etti ve kilitledi.

İçeri girdiklerinde onları gürültülü bir müzik karşıladı. Murat Can'ı  görmek üzere sahneye baktı fakat başka biri vardı. Nereden geldiğini anlamadığı bir memnuniyetsizlikle başını önüne çevirdi ve Ozan'ı takip etti.

Kenarlarda bir yerde oturan Mert, Derin, Can üçlüsünü görünce yüzüne bir tebessüm yerleşiverdi.

Selamlaştılar, tıpkı sabahları veya akşamları selamlaştıkları gibi. Birkaç gün içerisinde birbirlerine alışmış, arkadaş olmuşlardı.

Can bugün çok etkileyici görünüyordu. Birkaç düğmesini açık bıraktığı beyaz gömlek, o aralıktan görünen kolye, beyaz dar pantolon ve kırmızı converseler... Kafasına taktığı lacivert bandana ise bu kombini tamamlıyor, Can'ın güzel, biçimli yüzünü ön plana çıkarıyordu. Murat onu baştan aşağı süzmeden edemedi ve oldukça iyi göründüğünü düşündü.

Biraz oturup lafladılar. Sonra Can kalktı ve kulise gitti. Performansına az kalmıştı.

"Ve huzurlarınızda Can Candan!"

Öbür dj sahneyi Can'a bıraktı ve gösteri başladı.

Önce yavaş tempolu bir şarkıyla başlayan Can kalabalığı toparlıyordu. Sonra yavaş yavaş ritim hızlanmaya başladı. Derin kalktı ve onun yanına gitti. Mert ve Ozan ise piste doğru ilerlerken Murat oturmaya devam etti. Dans ile hiç arası yoktu çünkü. O, Can'ı izliyordu.

Can muhteşemdi. Kalabalıkla iletişimi, müziğe eşlik edişi, müzikle kendini kaybetmesi ve özellikle dans edişi...

O zarif vücudu müziğe inanılmaz bir uyum sağlıyor, sanki müzikle can buluyordu. Alnına hafifçe dökülen saçları, açıkta kalan göğsü, kolyesinin göğsüne çarpması, boyun çizgileri...

Murat onu izlemekten alıkoyamıyordu kendini. Her hareketini önce beyni kaydediyor, sonra kalbine inip onu sarsıyordu. Artık onu izlerken nefes almakta zorlandığını fark edince önündeki sert içkiden büyük bir yudum aldı.

Bir ara Can ona döndü, şarkıya eşlik ederken parmağıyla Murat'ı işaret etti ve gülümsedi. İşte o gülüş, Murat'ın iplerinin kopmasına sebep oldu.

O gülüşü gördüğü an anladı ki, Can'a karşı içinde peydah olan duygular arkadaşlıktan öteydi. Ondan etkileniyordu. Dış görünüşünden, hareketlerinden, yeteneğinden, konuşmasından...

Onu düşünmeden edemiyordu. Her diyaloğunu tekrar tekrar analiz ediyor, onu düşünüyor, onu merak ediyordu.

Ona aşıktı... Olabilir miydi? Hayatı boyunca hiçbir erkeğe, hatta hiç kimseye karşı böyle hissetmemişti.

Ama bu, günah değil miydi? Bu, iyi karşılanmayan bir şey değil miydi? İnsanlar, onun hakkında ne düşünürdü? Arkadaşları ona ne derdi? Ya ailesi? Peki ya Can, böyle bir şey fark ederse, bu duygular büyüyüp içine sığmayacak kadar büyüdüğünde bunu anlarsa Murat'ın iğrenç olduğunu düşünmez miydi?

Aniden gelen bu soru işaretleri ve içindeki duygu yoğunluğu - Can'a karşı duyulan bu ilgi ve beklenmedik anda gelen bu korku- onu nefessiz bıraktı. Her şeyi olduğu gibi bırakıp kulüpten kaçarcasına çıktı.

Ozan'a özür mesajı attı ve motoruna gitti. Kaskını taktı. Motora binip evine yol aldı.

Evine geldiğinde kapıya çıkan merdivenleri tırmanırken kendini savunmasız küçük bir çocuk gibi hissetti. Bir tehlikenin farkında olan ama buna karşılık ne yapacağını bilemeden çaresizce çırpınan bir çocuk. Çünkü tehlikenin sebebi ta kendisiydi aslında. Kendi kalbi, hisleriydi.

Boğazına sert bir yumruk oturup gözleri yanmaya başladığında kendini yapayalnız hissetti. Tek istediği yatağına kıvrılıp küçülmek ve yok olmaktı.

Man O To [BxB]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin