22

556 52 14
                                    

7 Kasım 1950

Günlerim, saadet içinde birbirini kovalarken ilk kez bugün tatsız bir olay yaşadım.

Sabah her zamanki gibi keyif içinde uyandım çünkü aklımda Kemal vardı. Her zaman aklımda o gerçi... Uyandığımda, okulda, evde, bahçede, yolda... Onu düşünmedigim tek bir an bile yok. Bazen onu düşünürken kendimi ele vereceğim diye öyle korkuyorum ki.

Her neyse. Keyif içinde okula gittim. Anadolu'nun bağrındaki o cevherler ile mesleğime bir kez daha şükran duydum.

Ancak okuldan geri eve dönerken, köy meydanında Kemal'i gördüm. Meydandaki çeşmenin başında, genç ve güzel bir kız ile konuşuyordu. Genç kız utangaç bir gülümseme ile Kemal'e baktı. Kemal de ona hafifçe tebessüm etti. Kız, Kemal'e oyalı bir mendil uzattı. Kemal de mendili aldı. Tam o sırada başını çevirdi ve göz göze geldik.

Öfke ve kıskançlık duygusu içimde birikirken başımı çevirdim. Hızlıca evime yürüdüm.

Akşam doğru dürüst yemek bile yiyemedim. İçimi sıkıntı basmıştı.

Hava kararınca kapı çaldı. Gidip kapıyı açtım. Kemal gelmişti. Hoş geldin bile demeden geri masadaki yerime döndüm.

"Ahmet? Bir şey mi oldu?"

"Haydi başlayalım derse" dedim sabırsızca.

Yaklaştı ama oturmadı. Masanın yanında ayakta durdu.

"Ne oldu Ahmet? Söylesene"

"Bugün konuştuğun kız kimdi?"

Tedirginlikle allak bullak olmuş yüzü tavrımın sebebini anlayınca düz bir ifadeye büründü.

"O mu? Cemile... Çocukluktan beri tanışıyoruz."

Ayağa kalkıp onun karşısında durdum.

"Peki ya mendil?"

"Kendi elleriyle işlemiş. Bana hediye etmek istedi"

"Neden?"

"Ne demek 'Neden' ? Hediye etti işte..."

"Dışarıdan bakan biri sizin birbirinize aşık olduğunuzu düşünebilirdi. Üstelik böyle küçük bir yerde, köy meydanında..."

"Ama ona değil, sana aşığım"

"Dedikodular başlayacak..."

"Bırak dedikoduları. Benim gerçeğim sensin."

Kemal bana yaklaşıp aramızdaki mesafeyi kapattı. Ellerini ürkekçe göğsüme koydu.

"Ben senin gerçeğin değil miyim, Ahmet? Ben senin Mecnun'un değil miyim?"

Daha fazla dayanamadım. Yaşlar gözlerime hücum ederken kollarımı onun bedenine sardım. O da bana sarıldı.

"Öylesin tabi. Mecnun'umsun. Kıymetlimsin sen benim"

Kollarıyla bana daha sıkı sarıldı. Başını çeneme yasladı. Ciğerlerime onun kokusunu çekerken saçlarına bir öpücük kondurdum.

İkimiz de konuşmaya gerek kalmadan anlamıştık aslında birbirimizi. Bizim günahkar olduğumuzu düşünürken herkes, bu aşk bu kadar kabul edilmezken omuzlarımızdaki yükün, gireceğimiz savaşın farkındaydık.

Beraber divana oturduk. O, benden ayrılmak istemiyor, kollarını gevşetmiyordu. Öylece, sarmaş dolaş oturduk saatlerce. Sustu kelimeler, sükunet konuştu.

Gideli çok olmamışken, onu özlediğimi fark ettim. Ben bu aşkın sorumluluğuna nasıl dayanacağım? Kemal'in incinmesine izin vermeden dünyaya karşı vereceğimiz savaşı nasıl kazanacağım?





















Man O To [BxB]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin