42

473 40 43
                                    

27 Mayıs 1953

Gecenin karanlığında sokakta sessiz adımlarla ilerledi Ahmet. Hiç kimse yoktu bu Arnavut kaldırımlarına basan. Nefes almaya bile korkarak yürüdü.

Tepesinde dikilen güzelim Galata kulesine bakıp iç çekti. Bu sokakların en sevdiği yanı, şüphesiz Galata kulesiydi.

Arkasında bir ayak sesi duyunca korkuyla durdu Ahmet. Kalbi boğazında atarken durup dinledi. Ama daha fazla dinlemesine gerek kalmadan sokağın her köşesinden elinde sopalarla adamlar çıktı.

"Bizden kaçacağını mı zannettin?"

Ahmet, eski ev sahibi Hurşit'in sesini tanıdı.

"Gece gündüz seni gözlüyorduk. Nihayetinde küçük ibne yuvasından uçmaya karar vermiş" dedi bir başka alaycı ses.

Ahmet, anlamakta çok zorlanıyordu. Bu derece büyük bir nefreti hak etmiş olmak için ne yaptığını anlayamıyordu. Sevmek, sevgi, aşk; nasıl bu derece büyük bir suç olabilirdi? Dünyanın en saf ve en ulvi duygusu, Ahmet'in kutsalıyken nasıl başkaları için ayaklar altına alınan, ağza alınmaz hakaretlere sığdırılan bir şey olup çıkardı?

"Rahat bırakın beni" diyebildi boğuk bir sesle.

"Bak sen, sesi de çıkıyormuş" dedi bir adam ona doğru ilerlerken. Adamın elindeki sopayı savurduğunu görünce elindeki tahta bavulu kaldırıp kendine siper etti. Bavul darbenin etkisiyle parçalara ayrılıp, içindeki kıyafetler ve kitaplar etrafa saçılırken Ahmet korkuyla geri çekildi. Adam sopayı tekrar savurdu. Ahmet o darbeden kaçarken arkasından gelen başka bir sopa darbesine yakalanıp acıyla inleyip dizlerinin üstüne düştü.

Ahmet ve Kemal köydeki o çorak tepeye oturmuşlar, etraftaki arazileri seyrediyorlar. Bir yandan güneş batıyor, Kemal'in güzelim yeşil gözleri güneş ışığını içiyor. Ahmet mırıldanarak ona şiir okuyor. Kemal'in yanakları al al oluyor.

"Bu kadar şeyi bilmene hayranım, Ahmet" diyor.

"Bildiğim en güzel şey sensin" diyor Ahmet.

Sırtına yediği sopa darbesiyle iyice yere yığıldı Ahmet. Hissettiği acıyı bertaraf etmeye çalışırken dişlerini sıkıyor, inlememek, onlara zaferlerini göstermemek için olanca gücüyle mücadele ediyordu.

Hurşit Ahmet'in saçlarını kavrayıp onun başını kaldırdı.

"İğrenç herif. Sana ev sahibi olduğuma bin pişmanım."

Bu sözler ise Ahmet'in umurunda değildi. Onun önemsediği tek şey en kısa sürede Kemal'e ulaşabilmekti. Dizini kaldırıp Hurşit'in bacağına bir tekme geçirdi. Hurşit yere düşerken Ahmet ayağa kalktı.

Kemal tarladaki dar patikada koşuyor, Ahmet onu kovalıyor. Kemal dönüp Ahmet'e bakıyor, gülüyor. Onun ayağı takılınca Ahmet'in kalbi tekliyor ama hemen ona yetişip kollarıyla sarıyor.

Ahmet karşısındaki bir adama yumruk attı. Ama kendisi de yumruk yedi. Kaşı patladı, kanamaya başladı. Toparlanmaya çalışırken sırtında kırılan sopanın çatırtısını duydu, sonra acıyı hissetti. Tekrar dizlerinin üstüne düştü.

Hurşit çoktan kalkmıştı. Tekrar Ahmet'in saçlarını kavradı ve yüzüne bir yumruk attı. Ahmet kırılan burnunun çatırtısını duyunca yüzünü buruşturdu.

Ahmet yatakta uzanmış, yan tarafında Kemal... Dirseklerinin üzerinde doğrulmuş Ahmet'in yüzünü inceliyor hayranlıkla. Sonra işaret parmağını onun burnunda gezdiriyor.

"Burnunu çok seviyorum, çok güzel" diyor.

Hurşit bir başka yumruğu Ahmet'in midesine geçirdi. Ahmet'in nefesi kesildi. Tekrar nefes almaya çalışırken gözleri Hurşit'in gece karası gözlerini buldu. O gözlerde tiksinti, nefret... Ve biraz da korku vardı, Ahmet gördü.

Nefes alabildiğinde Hurşit tekrar onun yüzüne yumruk attı. Bu sefer dudağı patladı Ahmet'in. Ağzına metalik kan tadı gelirken yutkundu.

"Senin gibilerin soyunun tükenmesi lazım" dedi Hurşit.

Ahmet ve Kemal beraber beşiğin başında oturup Ahmet Kemal'i izliyorlar. Minicik parmaklarını ikisinin de birer parmağına dolayan bebek, mutlulukla, dişsiz ve sevimli bir gülümseme veriyor onlara.

"Gözleri çok güzel" diyor Kemal hayranlıkla. Bebeğin küçük ela gözlerine bakıyor, Ahmet.

"Evet, öyle." diye onaylıyor. Eğilip bebeğin mis kokulu küçük parmaklarını öpüyor. Bebek mutlu sesler çıkarıyor.

"Senden mükemmel bir baba olur" diyor Kemal.

Aklına gelen bu hatıra ile gözleri dolan Ahmet,son kez direnmek istedi. Hurşit'in göğsüne bir yumruk attı. Hurşit etkilenmedi bile. Ahmet'in yüzüne tükürdü. Onun midesine bir yumruk daha geçirip saçlarını bıraktı. Ahmet, nefessiz, yere yığıldı.

Hurşit elini beline götürdü. Ahmet hissiz bir ifadeyle onu izliyordu.

Kemal yaşlı gözlerle Ahmet'e bakıyor.

"Kalbin bu kadar, temizken, böylesine muhteşem bir adam olduğun halde, benim yüzümden cennete gidemeyeceksin Ahmet."

"Benim cennetim sensin"

Ahmet başını kaldırıp, bir tabanca namlusuyla göz göze geldiğinde, düşündüğü tek şey orman yeşili gözlerdi.

Man O To [BxB]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin