Özel Bölüm 4

479 26 74
                                    

Selamlar, soranlara daha zamanı olduğunu söylediğim halde gecenin bir yarısı ilham geldiği için yazmak istedim. Umarım beğenirsiniz, öpüldünüz❤️

10 Mart 1950
Her geçen gün, hayatın, tabiatın, köyün güzelliklerini keşfediyorum. Ve hayatıma girip bana cenneti bahşeden adamın güzellikleri tabiatın tamamına denk tabii. Bugün ise Kemal'imin tabiatın güzelliğiyle bir olduğuna şahit olduğum bir gündü.

Dün gece bende kalmıştı. Gecenin sonlarına doğru burnumda hissettiğim dokunuşlar ile uyandım. Kemal, işaret parmağı ile burnumu baştan sona okşuyordu.

"Burnun çok güzel" dedi uyandığımı görünce. Elini çekti ve yaramazlık yaparken yakalanmış bir çocuğun ifadesine büründü güzel yüzü.

Ben ise gülümsedim ve her zamanki gibi baş parmağımla onun elmacık kemiğini okşadım. O da gözlerini kapatıp başını avcumun içine yasladı.

"Seninle uyumak paha biçilemez bir şey benim için, Kemal" dedim.

Gözlerini açtı ve heyecanla parlayan gözlerle baktı bana.

"Ama şimdi kalkmamız gerek" dedi.

"Neden?" diye sordum. Henüz yıldızlar bile kaybolmamıştı halbuki. Kemal, yataktan çıktı ve giyinmeye başladı.

"Söylemem" dedi muzip bir tavırla.

Onun bu çocuksu haline güldüm. Sabah ayazının evi sarmış olmasına aldırmadım, yataktan çıkıp onu yanağından, kokusunu içime çekerek öptüm. Hafifçe pembeleşen yanakları ile gülümseyerek baktı bana.

İkimiz de sıkıca giyindik. Kemal, kapıdan etrafı kolaçan ettikten sonra evden çıktık. Beraber köyün çıkışına doğru yürümeye başladık.

Yıldızlar yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştı, kalanlar da çırpınırcasına göz kırpıyordu bize.

Her zamanki tepemize gittiğimizi fark ettiğimde,

"Neden bu saatte oraya gidiyoruz?" diye fısıldadım.

"Sabırlı ol, Muallim Efendi" dedi. Elimde olmadan gülümsedim ve ipleri ona bıraktım.

Tepeye vardığımızda tırmanmaya başladık. Kemal, her zamanki gibi bana takılıyordu.

"Ne o, Muallim Efendi, yoruldun mu?"

"Biraz yoruldum"

"Sen de pek narinmişsin, bıraksam yığılırsın şuraya"

"Geçen gün bilek güreşinde yendim ama seni?"

"Ben bilerek yenildim, Muallim, sen üzülme diye" dedi ve küçük bir kahkaha attı.

"Tabii tabii" dedim ben de. O da gülerek bana yumuşakça omuz attı. Fakat ben bunu beklemediğim için hafifçe tökezledim. Kemal bir kahkaha daha attı.

"Ya işte, güçsüz deyince de kızıyorsun Ahmet'im"

Yüzümü asıp ona küsmüş gibi yaptım.

"Sen ancak dalga geçersin zaten benimle" dedim.

"Küstün mü?" dedi gülümseyen yüzünü yüzüme çevirdi. Sonra yüzü ciddi bir ifade almaya başladı.

"Küsme Ahmet'im şaka yaptım sadece" dedi.

Kendimi tutamayıp güldüm. Ona belinden sarılıp kendime çektim.

"Ben sana küsebilir miyim hiç, kıymetlim?" dedim. O da benimle beraber güldü.

Tepeye vardığımızda her zamanki yerlerimize oturduk. Ufuk, açık maviye bürünmüştü. Koyu renkteki bulutlar gökte yüzüyormuş gibi görünüyordu. Hayranlıkla o güzel maviliğe bakakaldım. Ardından bakışlarımı aşağılara indirdim. O mavilikle hafifçe aydınlanan tarlalara, uzayıp giden toprak yola, esen rüzgarla sallanan ağaçlara baktım.

"Nasıl?" dedi Kemal.

"Çok güzel" dedim.

"Devamını izle" dedi Kemal. Sabah soğuğundan kaçabilmek için bana yaslandı. Ben de elimi onun omzuna attım.

Ufuktaki mavilik yavaş yavaş yükselip göğe yayıldı. Kalan yıldızlar kayboldu. Mavi, siyahı yavaş yavaş yok ederken ufuk çizgisindeki nöbetini açık mora bıraktı. Mor pembeleşirken bir süredir aklımda olan şeyin zihnimi tekrar meşgul etmeye başlaması ile dikkatimi ufuktan çekip parmaklarımı onunkilere kenetledim.

"Bazen ne düşünüyorum biliyor musun?"

Başını çevirip bana baktı. Ben de ona baktım.

"Sanki, doğduğumuzdan beri aramızda görünmez bir ip varmış gibi hissediyorum. Birbirimizi tanımadan, farkında olmadan sevmişiz. Senin bir parçan bendeydi, benim de bir parçam sende. İkimiz de tamamlanmayı bekliyorduk. Ben Anadolu'nun ücra bir köyündeki hazineyi bulmayı bekliyordum, sen de gelip sana okuma yazma öğretecek Muallim'i bekliyordun"

Kemal gülümsedi. Alnını alnıma yasladı.

"Ben de aynı şeyleri hissediyorum. Sanki ömrüm boyunca seni beklemişim gibi. Biz birbirimiz için yaratıldık, Ahmet. Biz birbirimizin kaderiyiz."

Parmaklarımı hafifçe sıktım. Onun alnına küçük bir buse kondurdum. Tekrar manzarayı seyretmeye başladık.

Ufuk tamamen kırmızıya bürünmüştü. O muhteşem kızıllığı izlerken güneş göründü. Kemal'in başını çevirip bana baktığını hissettim. Ben de dönüp ona baktım.

"Dünya padişahın, hakanın olsun,
Cehennem kötünün,cennet iyinin olsun
Tesbih meleklerin olsun,temizlik
Rızvan'ın,
Sevgili bizim olsun,canı canımız olsun"

Mırıldandığı Hayyam dizeleriyle gülümsedim. Ona dikkatlice baktım. Doğmakta olan güneşin kızıl ışıkları yüzüne vuruyordu. Her bir ışık haresi yüzündeki güzelliklere dokunuyordu. Kızılla raks eden yeşilleri parlayarak bana bakıyordu. Ben onu izlerken utangaç bir gülümseme ile bakışlarını kaçırdı.

"Öyle bakma, utanıyorum" dedi.

"Ey güzel, sen ki bana derdi derman edensin,
Şimdi; çekil önümden, diye ferman edersin,
Senin yüzün canımın kıblesi olmuş bir kez,
Ne yapsın, kıble mi değiştirsin bu can dersin?"

Hafifçe güldü, başını omzuma yasladı.

"Sen çok güzel bir adamsın" dedi. "Seni her zerremle seviyorum, Mecnun'um"

Saçlarını öpüp kokusunu içime çektim.

"Kıymetlim" dedim."Can içim benim"

Başımı onun başına yaslayarak bir dörtlük mırıldandım.

"Benim halimden haber sorarsan,
Bir çift sözüm var sana, yürekten:
Sevginle gireceğim toprağa,
Sevginle çıkacağım topraktan."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 15, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Man O To [BxB]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin