19

636 52 45
                                    

28 Ekim 1950

Bu geceyi şimdiye kadarki zavallı hayatımın en güzel gecesi ilan ediyorum.

Geçtiğimiz iki hafta içerisinde Kemal oldukça ilerleme kaydetti. Ödevlerini tam yapıyor, bazı metinleri takılmadan okuyordu. Ben de gittikçe daha uzun ve daha zor kelimelerin olduğu metinleri önüne koymaya başlamıştım. Şimdiye kadar hepsinin üstesinden gelmeyi başardı. O muvaffak oldukça çocukça seviniyor, bense onun mutluluğunu izliyordum.

Bu akşamki metni Leyla ile Mecnun idi. Dikkatini metne verip okumaya başladı. Artık parmağıyla değil gözüyle takip ediyordu sözcükleri. Bazen duraksıyor, anlamını bilmediği kelimeyi soruyordu. Cevabını aldıktan sonra devam ediyordu.

Metin bittiğinde derin bir nefes aldı. Metinler uzamaya başladığında alışkanlık olduğu üzere ona bir bardak su verdim. O, suyunu içerken ben kalkıp çayı hazırladım.

Çaylarımızı içerken onu izledim. Durgundu. Sanki aklına bir şey takılmış gibiydi.

"Bir şey mi oldu?" diye sordum.

"Hayır, sadece hikaye hakkında düşünüyordum" dedi.

"Ne düşünüyorsun?"

"Leyla ile Mecnun... Birbirine aşık iki insan. Bir kadın ve bir erkek..."

Derin bir nefes aldı. Gözlerimin içine bakıp devam etti.

"Peki ya hikaye Leyla ile Mecnun değil de Mecnun ile Mecnun olsaydı?"

Gülümsedim.

"İki Mecnun... Birbirine deli divane iki adam?"

Yutkundu ve elini masanın üzerindeki elime yaklaştırdı.

"Hikaye şöyle, Mecnun'lardan biri diğerine aşık oluyor. Ama hisleri o kadar yoğun ki, elalemden de o kadar korkuyor ki kendisiyle bir savaşa giriyor. Bu savaşta galip olduğunu düşündüğü an hem kendine hem de diğer Mecnun'a bir yalan söylüyor."

Başını kaldırıp gözlerime baktı.

"Onu sevmediğini söylüyor."

Derin bir nefes alıp elimi onun eline yaklaştırdım ve parmaklarına hafifçe dokundum. Elinin içini yukarı doğru çevirdi ve parmaklarımı tuttu ürkekçe.

"Ancak bir süre sonra savaşta mağlup düşüyor ve bunun hayatındaki en güzel mağlubiyet olduğunu biliyor. Böylece hem kurtuluşu hem de kıyameti olan adama gidiyor. Onu sevmeye, onunla yaşamaya, her bir anı."

Elini tekrar ters çevirdi ve parmaklarını benimkilere geçirdi. Ben de karşılık verdim ve ellerimizi kenetledim.

"O adam ise onu ilk gördüğü andan beri onu sevmekte onun için yanıp tutuşmaktadır." dedim. Gözlerine bakarak devam ettim.

"O adam onun Mecnun'udur. Ve o geldiğinde kollarını ve yüreğini açmış, beklemektedir. Onun uğruna tüm savaşlara girmeye, tüm acıları göğüslemeye hazırdır. Çünkü sevgi uğruna dünyayı karşısına alırsa, dünyanın kaybedeceğini biliyordur."

Kemal gülümsedi. Öne eğildi ve dudağımla yanağımın birleştiği yere ürkek bir öpücük kondurdu. Hafifçe geri çekildiğinde gözlerine baktım. Yeşillerinin ta içine.

Dudaklarımı onunkilere hafifçe bastırdım. Geri çekildiğimde yüzü kıpkırmızı kesilmişti ama gözlerindeki mutluluk fark edilmeyecek gibi değildi. Ben de ondan farklı sayılmazdım.

Baş parmağımla elmacık kemiğini hafifçe okşadım. Elini kaldırıp elimi tuttu ve avucumun içini öptü.

Sonra yutkundu.

"Kusura bakma benim... Benim gitmem gerek. Babam bekliyor."

"Peki, git öyleyse."

Onu kapıya kadar geçirdim. Kapıda sıkı sıkı sarıldık. Ben bir yandan onun,  Anadolu'nun bağrından kopan bu adamın, kokusunu içime çekiyor, bir yandan bu kucaklaşmanın keyfini çıkarıyordum.

Geri çekildiğinde gözlerimin içine her an uçup gidebilirmişim gibi baktı.

"Yarın görüşürüz, Ahmet."

"Güle güle, Kemal. Kendini çok yorma, dikkat et."

Onu uğurladıktan sonra içimden taşan mutluluğu nasıl atacağımı bilemediğim için bu defterin başına geçtim.

Halimi anlatmaya kelimeler yetmez. O kadar mutluyum ki... Tanrı, aşkı yaratırken saadetle yoğurmuş olmalı. Yüreğimdeki bu his, aşk, bana göre dünyanın en güzel ve en kutsal duygu.

Man O To [BxB]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin