17

666 54 21
                                    

14 Ekim 1950

Şu geçtiğimiz iki hafta içerisinde kısa hayatımın en neşeli günlerini yaşadım.

Kemal, ona alfabeyi öğrettiğim ilk günün ertesi günü ödevini tastamam yapmış, üstelik defterin kenarına ismimi yazarak beni şaşırmıştı.

Daha sonra ona ufak cümleleri okutmaya başladım. Daha sonra ufak okuma metinlerine geçtik. O kadar hızlı öğreniyor ki bazen Kemal'in okumayı önceden bildiğinden şüphelenmiyor değilim.

Önüne koyduğum hikayeleri okumaya çalışırken kaşlarını çatışı, parmağını harflerin üzerinde gezdirirken parmak ucunun bembeyaz kesilmesi, bir kelimede zorlandığında yüzünü buruşturup bana bakması, hikayeyi okurken olaylara tepki vermesi... O güzel akşamları süsleyen bu detayları aklıma kazımıştım.

Okuma saati bitince çay içiyoruz ve ben onun heyecanlı konuşmasını dinliyorum. O da bazen gözlerime bakarak bazense kaçırıp yeşillerini evin her yerinde gezdirerek anlatıyordu.

Bugün okuldan gelince evin önünde biraz oturdum. Sonra içimden, derinlerden gelen bir dürtü beni bir şey yapmaya zorladı. İlkin tereddüt ettim fakat ne olacak sanki diyerek ona uydum.

Daha sonra sobayı yaktım. Yemeğimi pişirip yedim. Hava kararınca Kemal kapıda belirdi.

Selamlaşarak masaya oturduk. Ona bugünkü metnini gösterdim. Hafifçe öne eğildi, parmağını sözcüklerin üzerinde gezindi.

"Seni kirpiklerimde sakladım.
Yorulduğumda gölgen yüzüme düşsün,
Ağladığımda gözyaşlarımı tutarsın,
Saadetimde gözlerimi parlatırsın diye.
Ve gözlerimi kısıp güneşe baktığımda,
Alaimisemayı birlikte seyrederiz diye.
Seni kirpiklerime sakladım,
Hiç kimse bu aşkı bilmesin diye.

Seni şiirlere sakladım.
Belki bir gün okur ve
Kendini görürsün diye.
Ama inan ki senden daha güzel
Bir şiir bulamadım.
Ve ben aşkımı yıldızlara saklamak istedim.
Herkesten uzakta, ta gökte.
Böylece kimse ona ulaşıp,
Yargılarıyla parçalayamacaktı.

En sonunda aldım aşkımı,
Ruhumun en güzel köşesine sakladım.
Çünkü bir gün onu bulacağına inanıyorum.
Ve eğer yaratmaksa Tanrı'nın sanatı,
Sen O'nun şaheserisin"

Şiir bittiğinde derin bir nefes aldı Kemal.

"Bu... Çok güzel. Kim yazmış?"

Başını bana çevirdi. Gülümsedim.

"Ben yazdım. Bugün."

Kaşlarını hayretle kaldırdı.

"Şair olduğunu söylememiştin."

"Değilim zaten."

"Bu ilk şiirin yani?"

"Evet"

Bir anda utanmıştım. Başımı önüme eğdim. Masanın yıpranmış örtüsüne baktım.

"Çok güzel bir şiir, gerçekten."

"Teşekkür ederim, Kemal"

"Peki..."

Duraksayınca başımı kaldırıp ona baktım. Alt dudağını ısırdı.

"Peki bunu kime yazdın?"

Çekingen bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Gözlerimi gözlerine kilitledim ve hiçbir şey söylemedim. Gözlerindeki ormanın derinliklerine daldım.

Aramızda oluşan o sessizliği yüz bin sözcük bile dolduramazdı. Bütün tatlı kelimelerden, bütün ahenkli cümlelerden daha güçlüydü o sessizlik.

En sonunda gülümsedi.

"Bende kalabilir mi?" Diye sordu.

"Tabi ki" dedim. Şiirin yazıldığı kağıdı defterinin arasına koydu.

Masaya bakıyordu. Elimi uzattım ve yanağına parmağımın dışıyla dokundum. Elmacık kemiğini hafifçe okşadım. Daha önce bunu yaptığımda geri çekilmiş, günlerce benimle konuşmamıştı.

Ama bu sefer başını hafifçe bana çevirdi. Elini kaldırıp elimi tuttu. Gözlerini gözlerime kilitledi. Güzel, huzurlu bir tebessüm yüzünü süslerken öylece yüzüme baktı. Ben de gülümsedim.

Bu anı istemeyerek bozmak zorunda kaldık. Ben kalktım. Alelacele bir çay hazırladım. Çay içerken yine eski halimize dönmüş, olağan sohbetimizi sürdürmüştük. Bu sefer, Kemal gülümsediği zaman tebessüm gözlerinin ta içine ulaşıyordu.

Onu uğurladıktan derin bir nefes aldım. Bugünkü cearetime hayret ederek defterimin başına oturdum.

Şu an ise tek hissettiğim şey, saadet. Sonsuz, okyanuslar kadar derin bir saadet.

Man O To [BxB]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin