12

710 56 23
                                    

26 Eylül 2020

Akşam üzeri boş bir sokak sahasında top sesleri yankılanıyordu. Murat, sahada yalnızdı. Tek başına delirmiş gibi basketbol oynuyor, kafasını düşüncelerden arındırmaya çalışıyordu.

O gün klüpten çıkıp eve geldiğinden beri kafası oldukça karışıktı. Can'a karşı içinde ortaya çıkan o hislerle mücadele ediyordu.

İnsanın kendi benliğiyle mücadele etmesi kadar kötü bir şey yoktur. Kendi varoluşu insanın düşmanı olursa eğer, her saniye zehir olur. Ne uyku tutar, ne iştah kalır. Zihin, insana en büyük işkenceleri yapar çünkü bu durumda yalnız değildir, yanına kalbi de almıştır. Kalpteki o yoğun hisler ve zihindeki mantık ruhu mengene gibi sıkıştırır. Özellikle zihindeki o mantık toplumdaki oturmuş yargılardan oluşuyorsa işin daha zordur çünkü insanların düşüncesi en büyük önceliğin oluverir birden. Ve tüm cesaretin seni terk eder. İnsanlara karşı, kendine karşı korkak olursun. Ve yorulursun, ölesiye yorulursun.

İşte 10 gündür Murat bu durumdaydı. İçinde bulunduğu bu sessiz keşmekeş onu yorgun düşürmüştü.

Basketbol oynamaktan dolayı bedeni de ruhuna uyup yorgun düştüğünde durup soluklandı. Aynı anda burnuna bir yağmur damlası düştü. Başını kaldırıp diğer damlaları karşıladı. Gözlerini kapattı. Tüm içsel çaresizliği yüzündeydi şimdi.

Yere sürtünen bir ayak sesi duyduğunda gözlerini açıp sesin geldiği yöne baktı. Ve nefesi kesildi; O.

Can sahanın dışında ayakta duruyordu. Siyah bir sweatshirt, üstüne kot ceket giymişti. Siyah pantolonu ve spor ayakkabıları ile göz alıcıydı. Sweatinin kapüşonu kafasında, elleri cebindeydi. İfadesiz bir yüzle Murat'ı izliyordu.

Ne zamandır oradaydı? Murat, bir an panik oldu. Aniden hızlanan kalp atışlarını dizginlemeye çalışırken gözlerini ondan alamıyordu.

Can'ın yüzünde yarım bir gülümseme belirdi. Arkasını döndü ve evinin olduğu sokağa yöneldi.

Murat, bu kadar panik olduğu için kendine söverek toparlandı. O da evine gitti.

Evde duş alıp giyindiğinde kendine gelmişti. Ta ki kapı çalana kadar. Bezgince iç çekip kapıya yöneldi.

Ve karşısında Can'ı buldu.

"Selam!" dedi Can. Yüzünde çocuksu bir gülümseme vardı.

"Selam" diye mırıldandı Murat beklenmedik sürprizi algılamaya çalışırken. Yağmurun sesi ve akşamın karanlığı Can'ın arkasındaydı.

"Beni içeri almayacak mısın?"

Murat toparlanmaya çalıştı:
"Tabii özür dilerim." Geri çekilip Can'ı buyur etti.

"Sorun değil" dedi Can. Elinde bir şey olduğunu o zaman fark etti Murat.

"Onu alayım?"

Can evi incelerken dalmıştı.
"Ah, evet müsaitsen bir dizi gecesi yapmak istemiştim"

"E- evet müsaitim lütfen içeri geç"

Bu beklenmedik ziyaretten ve tekliften tedirgin olmuştu. Can içeri girerken Murat mutfağa yöneldi.

Can bir kutu kurabiye getirmişti. Onları servis için hazırlarken içeriden Can'ın televizyonla uğraştığını belli eden sesler geliyordu.

"Ne içersin?" diye seslendi Murat.

"Eee kahve?"

"Tamamdır"

Murat iki kahve hazırlayıp kurabiyeler ile birlikte içeri götürdüğünde Can'ın televizyonu ayarlamaya devam ettiğini gördü.

"La casa de papel ilk iki sezonu izlemiş miydin?"

Murat getirdiklerini ortadaki sehpaya koyarken cevapladı:
"Evet, tamamını izledim hatta"

"Ama ben üçüncüyü izlemedim ve bu akşam izlemek isterim, uygun mu?"

Başını geriye çevirip öyle bir baktı ki Murat'ın yutkunup kabul etmekten başka çaresi kalmadı.

Böylece koltukta yan yana oturup izlemeye başladılar.

Can heyecanla öne eğilmişti. Murat ise arkasına tamamen yaslandığı için rahatlıkla Can'ı izleyebiliyordu. Onun mimiklerini, gülüşünü, gerilmesini izlemek çok güzeldi.

Can ara sıra Murat'a dönüp yorum yapıyor, soru soruyordu. Murat da hemen toparlanarak cevap veriyordu. Eğleniyorlardı açıkçası ama Murat hala neden Can'ın birdenbire buraya gelip dizi izlemek istediğini çözemiyordu. Üstelik sahada ona bakışı ve o gülümsemesi de ayrı bir gizemdi.

Birdenbire Can arkasına yaslandı. Murat hemen başını çevirip ekrana baktı, diziyi izlemeye başladı. Ekranda Nairobi ve Palermo'nun konuştuğu sahne oynuyordu. Can'ın başını çevirip kendisine baktığını hissettiğinde başını çeviremedi, yutkunup diziyi izlemeye devam etti.

"Para amar se necesita coraje" dedi Nairobi.

"Aşk için, cesaret gerekir"

"Yo sí me atrevo. Mira. Helsi"

"Benim cesaretim var. Bakın. Helsi"

Nairobi arkadaki adama dönüp konuştu.

"Te quiero. Te quiero tanto... Que tendría una familia contigo."

"Seni seviyorum. Seni çok seviyorum... Seninle bir aile kurmak istiyorum."

Tekrar Palermo'ya döndü.

"Lo ves? Esto es valor. Lo siento y lo digo..."

"Gördün mü? Bu cesaret. Bunu hissediyorum ve söylüyorum."

"Y eso... tú no lo has sabido hacer"

"Ve sen bunu nasıl yapacağını bilmiyorsun"

Can'ın bakışları hala Murat'ın yüzündeydi. Ekranda Nairobi Berlin'den ve Palermo'nun Berlin'e olan aşkını hiç itiraf edemediğinden bahsederken Murat başını çevirip Can'a baktı. Can kafasını hemen ekrana çevirdi ama Murat onun yüzündeki çocuksu hınzır gülümsemeyi yakalamayı başarmıştı.

Neler olduğunu anlayamayarak zaten izlemiş olduğu diziye odaklandı. Biraz sonra omzunda hissettiği ağırlık ile kalbi göğüs kafesini yumruklamaya başladı. Can, başını Murat'ın omzuna yaslamıştı.

Onu rahatsız etmemek için kıpırdamamaya özen gösterdi Murat. Sezon bittiğinde Can'ın nefesi düzene girmişti, bu uyuduğunu gösteriyordu. Murat ne yapacağını bilemeden:
"Can" diye fısıldadı.

"Hmm?" diye derinden gelen sesiyle cevapladı Can.

"Bu şekilde boynun tutulacak kalkman gerek"

Can ise iç çekerek Murat'ın koluna sarıldı. Murat ise çaresizlikle derin bir nefes aldı. Gözleri dolarken kararını verdi.

Yaşları geri itti, Can'ın başını nazikçe kaldırdı. Onu kucakladı ve kendi yatağına götürmek üzere kaldırdı. Göründüğünden daha hafifti Can.

Murat onu yatağa yatırıp üzerini örtmek için hareketlendiğinde Can uzanıp Murat'ın elini tuttu. Bileğinin iç tarafında baş parmağını gezdirirken:
"Para amar, se necesita coraje" diye fısıldadı.

O an Murat her şeyin farkına vardı. Can eve özellikle gelmişti. Özellikle bu diziyi ve bu sezonu seçmişti.

Can, biliyordu.

Man O To [BxB]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin