Merhabalar, dayanamadım yine geldim :) aklıma bir şey geldi ve özel bölüm yazmak istedim, üstelik final yapalı çok olmamışken. Bu şekilde ara sıra özel bölüm atarak işleyemediğim kısımların açığını kapatmak istiyorum, umarım kızmazsınız ve beğenirsiniz.
16 Haziran 1995
Kemal, buruşmuş elini beşiğe doğru uzattı. Yeşil gözlü minik bebek onun parmağını ufacık parmaklarıyla kavradı. Ağzını açtı ve ona dişsiz bir gülümseme bahşetti. Kemal de onun tatlılığına dayanamayıp güldü.
"Gözleri aynı seninkiler" dedi İrfan Kemal'in yanına otururken. Kemal başıyla onayladı.
İrfan ve Rukiye, yeni doğan oğullarını da alıp köyden ayrılmamakta ısrar eden Kemal'i ziyarete gelmişti. Kemal, torununu görür görmez içi erimiş, bütün vaktini onun beşiğinin yanında geçirmeye başlamıştı. Bebek de onu sevmişti. İkisinin arasında tuhaf bir bağ kurulmuştu.
Kemal iç çekti. Can onun parmağını bırakınca dönüp ona baktı. Sızlanmaya başlayan bebeğin sesine geldi Rukiye. Telaşla gelirken odadaki kitaplığın köşesinde duran kitaba çarptı, onu düşürdü. Göz ucuyla onun Ahmet'ten ona kalan kitap olduğunu gören Kemal hemen,
"Sen çocuğu al, Rukiye, kitabı ben kaldırırım" dedi. Rukiye ağlamaya başlayan çocuğu beşikten alırken Kemal ağır ağır ayağa kalktı. Odanın içinde ilerledi ve eğilip kitabı yerden aldı.
Kitabın içinden fırlayan kağıda baktığında yüreğinde beliren sızıya engel olamadı. Farsça'dan çevrilmiş o keder dolu şiir; 'Ey Sareban'. Yutkundu ve o an karar verdi, son bir mektup yazmaya.
Evin diğer odasına gitti, masaya oturup mektubu yazdı. Kelimeler kaleminden dökülürken gözünün önünden geçen anılardan dolayı gözleri yaşardı. Göğsündeki o bildik sızı, eski bir dost gibi Kemal'in yüreğinin kapısını çaldı.
Mektubu bitirip zarfa koydu. Ayağa kalktı, köşedeki şekerlikten birkaç şeker alıp cebine koydu.
Birkaç dakika sonra karşıdaki evin kapısını çalıyordu. Kapıyı açan Ahmet Kemal'e gülümsedi.
"Ah, Kemal baba, hoş geldin, içeri gel"
"Hayır, gelmeyeceğim." Kemal mektubu ona uzattı.
"Kasabaya giderken bunu götürüp postaya verir misin?"
Ahmet Kemal'in gözlerinde beliren tuhaf bakışı fark etmedi Kemal. Onun yerine Ahmet Kemal'in şakaklarındaki aklara bakıyor, daha dün doğumuna yardım ettiği bebeğin ne ara büyüyüp yaşlandığını sorguluyordu.
Toparlanan Ahmet Kemal içeriye seslendi.
"Oğlum, gel de Kemal dedenle tanış, haydi."
İçeriden ela gözlü küçük bir oğlan çocuğu geldi. Kemal'in yüzüne bakıp çekingen bir şekilde gülümsedi.
Kemal çömelirken,
"Harun sensin demek" dedi.Cebindeki şekerleri çıkardı ve ona verdi. Harun küçük dişlerini göstererek gülümsedi.
"Teşekkürler Kemal dede" dedi incecik bir sesle. Kemal de gülümsedi, onun saçlarını karıştırdı. Harun da bunun üzerine kıkırdadı.
Ahmet yüzünde bir tebessüm ile onları izlerken Kemal ağır ağır doğruldu.
"Oğlun beni hatırlamayacak kadar küçük" diye fısıldayarak hayıflandı Kemal.
"Yine geleceğiz" dedi Ahmet Kemal. Yaşlı adam ise burukça gülümsedi.
"Belki benim torunum ile arkadaş olurlar"
"Umarım" dedi ve gülümsedi Ahmet Kemal.
"Hoşçakal, Ahmet Kemal" dedi.
Ahmet, şaşkın bir ifadeyle ona baktı.
"G-güle güle, babam benim"
"Güle güle, Kemal dede!"
Kemal gülümsedi.
"Hoşçakal, Harun"
Arkasını dönüp evine yöneldi. Arkasında kalan evin açık kapısında durup onu izleyen baba-oğula dönüp bakmadı.
Evine girdiğinde, Can'ın sakinleşmiş olduğunu, beşiğinde yattığını gördü. Ona yöneldi, beşiğe doğru eğilip bebeğin yeşil gözlerine baktı. Bu sırada boynundaki muska gömleğinin içinden çıkmış, aşağı sarkmıştı. Can minik eliyle muskayı kavrayıp sımsıkı tuttu.
Kemal güldü. Bebek de onunla beraber gülümsedi.
"Merak etme, sen takacaksın onu benden sonra." dedi. O sırada odada bulunan Rukiye gülümsedi.
Kemal iyice eğildi ve Rukiye'nin duymayacağı şekilde fısıldadı.
"Beni koruduğu gibi seni de koruyacak bu. Ama, kim olursan ol, sen benden daha cesur ol, tamam mı ufaklık? Aşkı bulursan eğer, ondan asla vazgeçme"
Bebeğin alnını öpüp güzel kokusunu içine çekti. O sırada Can muskayı bırakmıştı. Kemal doğruldu, evin verandasına gitti ağır adımlarla.
Verandadaki koltukta oturdu. Batmakta olan güneşin tenine dokunup onun yaşlı kemiklerini ısıtmasına izin verdi.
Gözleri istemsizce karşıdaki eve kaydı. Anıları birdenbire zihnine hücum etti. Ahmet'le ilk karşılaşması, Kemal ondan uzak durmaya çalışırken onun ısrarla konuşmaya çalışması, yağmurlu gecede ona teslim olması, Ahmet'in ona okuma öğretmesi... Kemal, hafifçe gülümsedi. Aslında harfleri okuyabiliyor, onları bir araya getirebiliyordu. Ama Ahmet'e yakın olmak için bulduğu bir bahaneydi okuma yazma öğrenmek.
Kemal'in burnu sızlayıp gözlerine yaşlar dolarken evin kapısı açıldı ve içinden Ahmet çıkıverdi. Kemal'e doğru yürümeye başladı. Bir an için Kemal'in kalbi hızlansa da onun hala genç olduğunu görünce hayal gördüğünü anladı. Yine de, elleri cebinde ıslık çalarak ona doğru gelen hayali sevgilisine gülümsemeden edemedi.
Ahmet, geldi, onun omzuna elini koydu.
"Seni çok özledim" diye fısıldadı Kemal. "Çok, çok özledim hem de"
"Şş artık buradayım" dedi Ahmet.
"Affet beni" dedi Kemal. Gözlerinden bir çift yaş yüzüne akarken.
"Ben seni affedeli çok oldu, Kemal"
Ahmet'in hayali eli Kemal'in omzundan başına, saçlarına çıktı.
"Sen, ben yok, unuttun mu? Bir olduk biz aşk elinden"
Kemal, kapanmak üzere olan göz kapakları ile mücadele ediyordu.
"Çok uykum var, Ahmet'im"
Hayali el onun saçlarını okşadı hafifçe.
"Uyu, kıymetlim, can içim..."
Böylece yüzünde yaşlar, dudaklarında hafif bir tebessüm, gözlerini kapattı Kemal.
Bir daha da hiç açmadı orman yeşili gözlerini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Man O To [BxB]
Fanfictie"Bir hikaye neden sonsuzluğa erişir?" Adam bu derin sorunun karşısında tereddüt etti, böyle bir şey beklemediği belliydi. Sonra toparlandı. "Bilmem, hikayenin baş karakterine sormak gerek" dedi ve gülümsedi. Sonra devam etti. "Tek bildiğim, herkes...