31 Aralık 1950
Paydos günüm olduğu için evde kitap okuduğum bugünde kapının hızlı hızlı çalmasıyla korkarak doğruldum, aklıma gelen ilk ihtimal Kemal'e bir şey olduğu korkusuydu.
Lakin kapıyı açtığımda karşımda Eşref'i gördüm. Çekingen bir ifadeyle:
"Muallim'im, rahatsız ettiğim için kusura bakma, ne olur. Babam iş için kasabaya kadar gitti. Annem soğuk almış, çok hasta. Bebe de sürekli ağlıyor. Kemal ağabeyi çağırdım ama o ne yapacağını bilemedi. Seni çağırmamı söyledi" dedi.
"Tamam Eşref, hemen geliyorum"
Üzerime bir ceket alıp koşa koşa evine giden Eşref'i takip ettim. Daha eve girmeden duyulan ağlama sesi eve girince daha da belirginleşti.
Huriye ablanın beti benzi atmış, bir divanda yatıyor, Kemal ağlayan bebeği kucağında pışpışlayarak odada dolanıyordu. Bu manzarayı görür görmez ne yapmam gerektiğini anladım.
"Ahmet" diye telaşla beni karşılayan Kemal'e
"Sakin ol, küçük Kemal'i bana ver bakalım" dedim. Bu bizim aramızda bir tür şakaydı. Çocuğa birimiz, diğerinin ismiyle seslenirdi hep.
Yavaşça çocuğu aldım kucağıma.
"Karnını doyurdu mu?"
"Evet, altı da temiz"
Küçük yaramazın derdini anlayınca onu yavaşça omzuma aldım.
"Kemal, Huriye abla üşüyor gibi görünse de aslında ateşli, onun üzerindeki yorganı kaldır. Sonra da git, bir nane limon kaynat. Yanında bal ve karabiber ile getir"
Kemal dediklerimi yaparak koştu. Ben omzumdaki küçüğün sırtını ovalayarak yellenmesini sağlamaya çalıştım.
Kısa bir süre sonra amacıma ulaştığımda bebek de rahatladı. O sırada Kemal elinde söylediğim şeylerle geldi.
Ben karşıdaki divana oturup bebeği pışpışladım. Kemal, Huriye ablanın getirdiklerini içmesini sağladı.
Anne oğul ikisi de uyuyana kadar onları bırakmadık. Küçük Kemal tam sol omzumun üstünde uyuyorken, Kemal artık ateşi düşmüş olan ablanın yorganını üstüne örttü. Sobadaki ateşe birkaç odun atarak onu harladı.
Sonra döndü ve bize baktı gülümseyerek. Gözleri saadetle parlıyordu. Ben de ona gülümsedim.
"Çok güzelsin, çok güzelsiniz" diye fısıldadı Eşref'in odada olmamasını fırsat bilerek.
Beraber bebeği beşiğine yatırdık. Huzurla uyuyan masum bebeği izledik.
"Oğlumuz" diye fısıldayıp muzipçe gülümsedi. Ben ise sırıtmamı durduramıyordum.
"Bir oğlun olsa adını ne koyardın?" diye sordu.
"Hep İrfan ismini çok sevmişimdir, onu koyardım" dedim.
"İrfan" diye tekrar etti, ismin tadını çıkarmak istercesine.
Çıkarken Eşref'i bir şey olursa derhal çağırması için tembihledik. Sonra beraber benim evime geldik.
Gök laciverde dönmüştü. Az sonra hava kararacaktı. İçeri girmek yerine kapıda avluya doğru oturdum ve bu manzaranın tadını çıkarmak istedim.
Kemal ise içeri girdi. Ona bakmıyordum fakat duyduğum kadarıyla yaptığı şeyleri biliyordum. Önce içinde biraz köz olan sobaya odun attı. Sonra öğleden kalma çayı ısıtmaya koyuldu. Sonra tezgaha yönelip çay bardaklarını hazırladı.
Biraz sonra, elinde tepsi, üzerinde iki bardak dumanı tüten çay ile gelip yanıma, kapıya oturdu.
"Sağol can içim" diye fısıldadım.
"Afiyet olsun Ahmet'im" dedi o da.
Cebinden bir parça kağıt çıkardığında ona merakla baktım. Kağıdı bana uzattı, ben de alıp baktığımda ne olduğunu anlayıp gülümsedim.
"Bunu çevirir misin benim için?"
Ben elimdeki Farsça şiire baktım, gülümsedim, çünkü bu şiir bizim için yazılmış gibiydi. Bu güzel tesadüfe hayret ederek, çevirdim:
"Saadet zamanı; avluya doğru oturmuşuz, sen ve ben,
Endamımız çift, suretimiz çift, ruhumuz tek, sen ve ben,
Bulandıran palavralardan âzâde, gamsız bir keyif, sen ve ben,
Sen ve ben, ne sen varsın ne de ben, bir olmuşuz aşk elinden...""Mevlana'nın Şems için yazdığı söylenen şiir" dedim onun gözlerine bakarak. O ise okuduğum mısraların etkisinden çıkamamıştı.
"Çok güzel" dedi. "Bu bizim şiirimiz olsun mu?"
"Oldu bile" dedim. Gülümsedi. Başını omzuma yaslayıp kedi gibi sokuldu bana. Bense tedirgin oldum, etrafa baktım.
"Haydi içeri gidelim; zaten akşam oldu, hava soğudu"
Ben tepsiyi elime aldım, o önden girdi.
"Evine git istersen" dedim. "Yılın son gününü ailenle geçir"
"Onlar pek önemsemiyor böyle şeyleri" dedi ve gülümseyerek devam etti.
"Hem artık benim ailem sensin"
Tepsiyi masanın üzerine bıraktım, onu belinden sararak kendime çektim. Başımı boynuna gömüp kokusunu içime çektim. O da aynısını yapıyordu.
"Kokun çok güzel" dedi.
"Tenimin kokusu değil o, kasabadan aldığım kokuyu kullandım" diyerek takıldım.
"Olsun" dedi gayet ciddi. "Ben senin her zerrene aşığım"
Daha sonra pencereden, lapa lapa yağan karı izleyerek sohbet ettik.
Şimdi ise gece yarısına çok az kaldı, Kemal hevesle beni çağırıyor, kapıda yeni yılı karşılayacağız.
Bu sene bana hayatımın en güzel hediyesini verdi. Umuyorum ki, mutluluk yeni yılda da bizi bırakmaz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Man O To [BxB]
Fanfiction"Bir hikaye neden sonsuzluğa erişir?" Adam bu derin sorunun karşısında tereddüt etti, böyle bir şey beklemediği belliydi. Sonra toparlandı. "Bilmem, hikayenin baş karakterine sormak gerek" dedi ve gülümsedi. Sonra devam etti. "Tek bildiğim, herkes...