"Seni bırakacağımı mı sanıyorsun?" Bölüm 8

1.6K 58 0
                                    


   Saatine baktı 22.34'tü. Babası eve gelip kendisinin evde olmadığını öğrenince ne yapmıştı acaba? Arayacak mıydı onu yoksa sadece bekleyecek miydi? Ayşe bunları düşünmek istemiyordu artık. Olan olmuştu. Bunu yapması gerekiyordu. Belki de bu son şansıydı.

    Önünde durduğu kapıya baktı. Hemen üstünde asılı ışıklı panodaki yazıyı tekrar okudu. Derin bir nefes çekip içeri girdi. Burası eski şarkılar çalan bir mekandı. Özellikle Fransızca şarkılar. Ali'yi gördü. Bir masada tek başına oturuyordu. Ali buraya daima tek başına gelirdi ve bunu da çok az kişi bilirdi. Ayşe burayı Melis'in bile bilmediğine emindi. Kendisi de şans eseri öğrenmişti. Burayı öğrendikten sonra her Türkiye'ye gelişinde mutlaka buraya uğramış, şarkılar dinlemiş, bir gün Aliy'le de geleceğini hayal etmişti . Pazartesi gelmemeye dikkat ederek tabii. Pazartesi Ali'nin gecesiydi.

"Merhaba Ali."

    Ali şaşkınlıkla döndü. Karşısında aynı masum gözler, aynı heyecanlı yüz vardı. Arkada ise 'histoire d'un amour' çalıyordu. Ali, bu şarkıyı dinlerken bugüne kadar hep onu hayal etmiş gibi hissetti.

"Ayşe? Merhaba. Burada olduğumu nasıl bildin?"

"Bir tesadüf diyelim."

"Tesadüfleri hiç bu kadar sevmemiştim. Otur lütfen."

"Gerek yok Ali gitmem gerek. Sana söylemem gereken bir şey var."

-Her gelişinde hemen gitmen gerekiyor Ayşe? Gitmen gerekiyorsa bu gelmelerin niye?

Ayşe bu haklı soru karşısında ne diyeceğini bilemedi. Usulca sandalyeyi çekip oturdu. Babasını, Melis'i ve diğer her şeyi unutup sadece bu anı yaşamayı ne kadar çok isterdi. Bu eşsiz müzik, o ve Ali. Ama o bu masaya babası ve Melis'le birlikte oturmuştu.

"Ayşe?"

"Efendim?"

"Daldın."

"Af edersin."

"Ne içersin?"

"Su sadece."

"Çünkü gitmen gerek."

    Ali, Ayşe'nin gelen suyu içerken elinin titrediğini gördü. Alev alev yandığından da emindi.

"Bana söylemen gereken şey ne Ayşe?"

"Melis'le evlenme. Lütfen."

   Ali şaşırdı. Gülümsedi.

"Neden?"

"Evlenmemelisin. İnan bana. Lütfen. Gitmem gerek artık."

  Ayşe kalktı hızlıca. Tam o anda Ali de kalktı kolundan yakaladı.

'non, je ne regrette rien' çalmaya başlamıştı.

"Şöyle yapalım. Sen benimle bu şarkıda dans et, ben de Melis'le evlenmeyeceğim."

"Alay ediyorsun benimle."

"Hayır, çok ciddiyim."

  Ali elini uzattı. Ayşe dönülmez yollara girdiğinin farkındaydı. Tereddütle uzanan eli tuttu. Ali'nin tahmin ettiği gibi yakacak kadar sıcaktı Ayşe'nin teni.

  Ortadaki genişliğe geçip müziğe verdiler kendilerini. Ayşe mesafe bırakmaya çalışıyordu aralarında dans ederken. Ali fark etmişti Ayşe'nin çabasını, bir anda Ayşe'yi belinden eliyle kendine çekti. Artık hiç mesafe olmadan dans ediyorlardı. Bir bütün gibi. Gözlerini birbirlerinden ayırmadan. Böyle dans etmek masal gibiydi. Ayşe rüya gördüğüne yemin edebilirdi.

"Kimsin sen Ayşe?"

"Ayşe sadece."

"Bana ne zamandan beri aşıksın?"

"Efendim?"

"Bana ne zamandan beri aşıksın?"

"Yok öyle bir şey. Nereden çıktı bu?"

"Hımmm... Şöyle diyeyim. Büyük bir tutkuyla bakıyorsun, heyecandan konuşamıyorsun, kollarımda kuş gibi titriyorsun. Tenin, dudakların alev alev. Bunlar başka neyi gösterebilir?"

  Ayşenin utangaçlığı, yüzünün kızarışı, yalan söylemeye çalışması gülümsetmişti Ali'yi.

"Hiçbir şeyi. Sana öyle gelmiş."

  Ali güldü yine. Dansın bitmemesini ve bu güzel kadının hiç gitmemesini diliyordu.

"Neden şimdi çıktın karşıma?"

"Sadece uyarmak için. Bir daha da çıkmayacağım karşına."

"Seni bırakacağımı mı sanıyorsun? Kaç gündür aklımda sadece sen varsın. Tüm bu şarkılar senin için sanki. Seni tanımama izin ver Ayşe."

   Ali Ayşe'nin iyice titrediğini hissetti. Uzandı, Ayşe'yi dudaklarından öptü uzun uzun. Ayşe bir ara yığılır gibi oldu.

"İyi misin?"

"Evet. Sanırım nefes almayı unuttum."

   Ali'yi güldürmüştü yine. Günlerdir onu bir daha görememe düşüncesinin verdiği korkuyu düşündü. Hiç tanımadığı bir kadın hayatının ortasına oturmuştu. Öyle güzel öyle masumdu ki.

   Ayşe karmakarışıktı. Sevinçten ölebilirdi. Ali'nin kollarında dans ediyordu. Ondan ayrılmak istemiyordu. Bu onun için yeryüzündeki en büyük mutluluktu. Sonsuza kadar burada kalabilirdi ama gitmesi gerektiğini de çok iyi biliyordu. Ama nasıl? Ali'nin onu bırakmaya hiç niyeti yoktu.

   Ayşe parmağındaki yüzüğü usulca çıkarıp masaların olduğu tarafa doğru fark ettirmeden attı.

"Ali, annemin yüzüğü düştü parmağımdan. Ah , işte şurada sanırım."

  Ali, Ayşe'nin gösterdiği biraz ilerdeki masanın altına yuvarlanmış yüzüğü gördü. O tarafa doğru gidip, eğilip aldı yüzüğü. Ayağa kalkıp 'işte' dedi. Ama orada kimse yoktu.

"Ve ben de bunu yedim", dedi.

  Koşarak çıktı dışarı, uzaklaşan bir takside Ayşe'yi gördü. 

"Yine karşılaşacağız, dedi, yine karşılaşacağız Ayşe..."

BİR ÖMRÜ BİR AŞKA ADAMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin