Ayşe önlerinde durdukları üç katlı büyük ahşap köşke şaşkınlıkla baktı. Beyaz boyasının çoğu dökülmüş, ahşabın yorgun rengi ortaya çıkmıştı. Pencerelerin çoğunda cam yoktu. Kederli, eski ve terkedilmiş duruyordu.
"Burası mı?" dedi Ayşe. Duygulanmıştı.
"Evet Ayşe burası."
"İnanamıyorum! Babam bir yangında yanıp kül olduğunu söylemişti. Demek yalanmış. Bana yine yalan söylemiş!"
"Gelmemen için söylemiş anlaşılan"
"Ah Baba!"
"İçeri girelim mi?" diye sordu Ali.
"Köşkün içine mi?"
"Köşk pek sağlam durmuyor. Bahçesinde gezinelim istersen."
"Olur, girelim lütfen."
Ayşe şaşkınlığını atamamıştı hala üstünden. Bu köşkün uzun zaman önce yandığını sanıyordu. Oysa babası ona yalan söylemiş, köşkü de kaderine terketmişti. Kırgınlığının tarifi yoktu. Ali'ye baktı. Onun yanında kendini ne kadar güvende hissettiğini farketti. Ali'nin ona hiç yalan söylemeyeceğini biliyordu. Sığınılacak bir liman gibiydi. Bir anda sarıldı ona.
"Seni öyle çok seviyorum ki."
"Ben de Ayşe, ben de. Hadi bakalım bahçeye girelim."
Ali kapının paslı süngüsünü zorlayıp açtı. Kapının biraz ilerisinde köşke çıkan geniş merdivenler uzanıyordu. Ali, Ayşe'nin elinden tuttu ve bahçede yürümeye başladılar. Ali bahçenin eski halini düşündü, Ayşe de hayal etti.
"Bu bahçeyi annem ne çok severmiş. Şu haline bak şimdi. Uzamış yaban otları, kurumuş bitkiler, dikenler... Tüm çiçekler sökülmüş. Ruhu buralarda dolaşıyorsa eğer mutlaka üzüntü içindedir."
Ali, Ayşe'nin yüzündeki hüznü gördü. Kalbine keskin bir sızı saplandı. Ayşe'yi böyle görmek onu kahrediyordu.
"Hatırlıyorum bu bahçeyi Ayşe. Gözlerimi kapattığım an görebiliyorum. Şu sağ tarafta sıra halinde pembe güller açardı. Yanında sarı çiçekler vardı, ne çiçeği olduklarını bilmiyorum ama. Aynı şekilde sol tarafta da sıra halinde beyaz güller ve yanında renk renk başka çiçekler vardı. Zaten ben bu renkliliğe bayılırdım. Düzenli ama renkli. Şu alan boştu. Annen burada gezinirdi işte."
"Hayal edebiliyorum. Ne kadar güzeldi kim bilir."
"Şu ilerideki çiti görüyor musun? İşte bu evlerimizin bahçelerini ayıran çit. Bu araya duvar yerine nedense çit yapmışlar. Zaten çit sarmaşıklarla kaplı olurdu, duvar gibi dururdu. Ben şu ağacın yanındaki kırık tahtanın olduğu boşluktan kaçardım buraya."
"Ne kadar dar bir aralık!"
"E tabii o zamanlar biraz çelimsizmişim. Şimdiki kaslı vücudum o zamanlar yok tabii."
Ayşe belli belirsiz gülümsedi. Ali onu güldürmeye çalışmanın pek faydası olmadığını anladı. Aklına bir fikir geldi:
"Ayşe bana ellerini ver."
"Ali, noluyor?"
"Kapat gözlerini. Bana bırak kendini. Ve sadece dinle. Evet kapat, çok güzel."
Ali, Ayşe'nin bir elini eline aldı. Diğer elini onun beline doladı. Hızlı ama ahenkli bir dansa başladılar.
"Ali napıyorsun?"
"Şşşşş sadece beni dinle ve hayal et. Sakın açma gözlerini ben aç demeden."
"Tamam."
"Şu an 'dance me to the end of love' çalmaya başladı. Evet önce seyircilerin alkışları. Yüzlerce seyirci. Coşkuyla alkışlıyorlar bizi. Çoğu aşıklar tepesinin eski aşıkları. Dansımızı izlemeye gelmişler. Ne çok sevgili var! Annen ve Melike halan da gelmiş müziği duyunca. La laaa la la la la laaa..Duyuyor musun Ayşe müziği?"
Ayşe'nin gözleri kapalıydı ancak gözyaşları ince ince akıyordu. Ali'yle dönerek dans ediyorlardı.
"Duyuyorum Ali, müzik çok yüksek."
"Alkışlar bitti. Şimdi sadece müzik var. Dansımızı hayranlıkla izliyorlar Ayşe."
"Bu kadar seyircinin önünde hiç dans etmemiştim."
"Onlar da hiç bu kadar güzel bir dans görmemişler. Gözlerinden okuyabiliyorum."
Büyük bir heyecanla döne döne dans ediyorlardı. Ayşe kendini Ali'ye bırakmış onun rüzgarında savruluyordu. Ali durmaksızın konuşuyor, anlatıyordu.
"Sağda annenin pembe gülleri açıyor tekrar, solda da beyaz güller. Yanlarında bir sürü renkte çeşit çeşit çiçekler. Çiti sarmaşıklar sarmaya başladı. Duvarlardan hanımelleri ve begonviller sarkıyor tekrar. Onlarca çiçeğin kokusu birbirine karışıyor. Alıyor musun kokuları?"
"Alıyorum Sevgilim. Çok güzel."
"Seyircilerin arasında Küçük Ali ve kucağında da bebek Ayşe var. Onlar da gelmiş izlemeye. Anlaşılan büyüklerinden habersiz karışmışlar araya. Görüyor musun onları da?"
"Görüyorum Ali, çok tatlılar."
Ali dansı yavaşlattı ve biraz sonra durdular. Ayşe hala gözyaşları içinde ve Ali'nin kolları arasındaydı.
"Şimdi delice bizi alkışlıyorlar, Ayşe. Çok beğenmişler anlaşılan. Hadi selamlayalım onları."
Görünmeyen misafirlerini el ele tutuşup hafif eğilerek selamladılar.
Ali Ayşe'ye döndü.
"Aç şimdi Sevgilim gözlerini."
Ayşe gözlerini açtı. Gözyaşları durmamıştı. Ali'yle birbirlerine bakıyorlardı. Ali Ayşe'nin omuzlarından yumuşakça tuttu:
"Ayşe! Çiçekler, seyirciler, annen, çocukluğumuz hepsi gitmiş olabilir. Hepsi birer anıya dönüşmüş olabilir ama senle ben varız, gerçeğiz. Hala buradayız. Birbirimize sahibiz. Bu bahçede kader bağladı bizi birbirine yıllar önce. Ben seni nefes aldığım sürece seveceğim. Annen buradaysa eğer, onun da huzurunda söz veriyorum: Leyla! Duyuyor musun beni? Kızını hep çok seveceğim. Daima yanında olacağım ve aşkımıza sahip çıkacağım."
Ayşe hıçkırıklar içinde ağlıyordu. Konuşamıyordu, Ali'yi dolunay altında gördüğü o gece gibi tutulup kalmıştı. Kalbi patlayacak gibi atıyordu. Kendini Ali'nin kollarına attı. Boynuna sarılıp sakinleşinceye kadar ağladı...
![](https://img.wattpad.com/cover/236970796-288-k528201.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ÖMRÜ BİR AŞKA ADAMAK
RomanceÇocukluğundan beri gizli ve büyük bir aşkla sevdiğin adamın yanlış bir kadınla evleneceğini öğrendiğinde ne yaparsın? Karşısına çıkıp konuşabilir misin? Yoksa sadece izler misin? Peki bir de aileleriniz yıllardır düşmansa? Büyük bir nefretin yangını...