Ayşe eve gelir gelmez odasına çıkıp kendini sırtüstü yatağına attı. Bütün bunları beyni uyduruyor olabilir miydi? Gerçekten her şey bu kadar güzel olabilir miydi? Kalbi hala pır pır ediyordu. Sadece Ali'yi düşünmek istiyordu sadece onları... Yaşamak ne güzeldi, var olmak, sevmek sevilmek...
Bir mesaj sesi daha duydu. Yasemin'in yirminci mesajı olmalıydı. Hiç birine cevap yazamamıştı. Telefonu eline aldı, en azından eve geldiğini haber verse iyi olacaktı.
"gittiğinden beri özlüyorum seni."
Ali'den gelmişti mesaj. Telefon numarasını almıştı evden çıkmadan önce. İçindeki kelebekler tekrar uçuştu.
"artık senin de beni özlediğini bilmek... Çok mutluyum."
Kapı açıldı bir anda. İçeri Yasemin girdi heyecanla.
"Arıyorum, mesaj atıyorum ama cevap yok. Bak bir de telefon elinde! İnanmıyorum sana Ayşe ya!"
"Çok özür dilerim Yasemin. Şimdi yazacaktım."
"Başına bir şey geldi sandım. Burada da bulamasam gelip kulübeyi basacaktım."
"Haklısın, üzgünüm."
"Hiç üzgün ifadesi de yok yüzünde. Anlat bakalım neler oldu?"
Ayşe kızardı.
"Anlattım Ali'ye her şeyi Yasemin. Kendimi, aşkımı... Sebebini söylemedim ama Melis'le evlenmemesi gerektiğini söyledim. O da sana aşıkken başkasıyla evlenemem zaten dedi. Yasemin! Bana aşık! Ahh, içim içime sığmıyor, çığlıklar atasım geliyor."
"Sana zaten kendini çoktan kaptırmıştı şapşal. Sen ondan duyana kadar inanmak istemedin sadece."
"Ali'den bunu duymak! Bana aşık!"
"Eeee başka?"
"Bana Sevgilim dedi."
"Eee daha başka?"
"Ne daha başka?"
"Bana sadece konuştuk deme sakın. Ateşle barut onca saat başbaşa konuştular mı sadece?"
"Yasemin utandırıyorsun beni. Aşk olsun."
"Küçük kuzenim benden neler saklıyor? Bak yüzünü elleriyle kapatıyor. Aç bakayım yüzünü, nasıl kızardığını görücem."
Yasemin gülerek Ayşe'nin ellerini yüzünden çekmeye çalışıyor, Ayşe ise kendini çevirerek ondan kurtulmaya çalışıyordu.
Kapı çaldı o sırada. Babası, evin çalışanlarından birini bu akşam yemeğe Koray'ın geleceğini hatırlatmak için göndermişti.
"Bunu tamamen unuttum. Akşam olmuş zaten hemen hazırlanmam gerek! Sen de kal Yasemin, lütfen."
"Hayatta olmaz! Tüm akşam Selim Enişteciğimin 'burada ne işin var' bakışlarını kaldıramam."
"Yasemin lütfen! Hem Koray'la ne konuşacağım ben?"
"Onunla olamayacağını söyle. Yoksa sonra işler çok karışır. Ben gidiyorum enişteme görünmeden. Hoşça kal!"
"Yasemin dur! Yasemin! Ahhh yaa arkasına bakmadan gidiyor."
Ayşe hızlı bir duş alıp saçlarını kuruladı. Hemen dizinin üstünde biten kloş etekli siyah bir elbise giydi. Saçlarını yarım toplayıp küpelerini taktı. Hazırdı. Telefonunu eline alıp Ali'ye mesaj atsam mı diye düşündü. Acaba çok mu sıkmış olurdu? Ama yazmazsa da umursamaz mı görünürdü? İçinden geleni yap demişti Yasemin hep ona. Şimdi içinden Ali'nin sesini duymak geliyordu. Aradı.
"Ayşe?"
"Ali, nasılsın? Öylesine aradım."
"Ne iyi yaptın. Evde ne kadar müsait olduğunu bilmediğim için aramadım."
"Evet haklısın. Napıyorsun?"
"Dışarda oturuyorum evin önündeki alanda. Annenin günlüğünü okuyorum. Ya sen?"
"Ben de akşam yemeği için hazırlandım. Sesler geliyor, sanırım inmem lazım artık."
"Misafiriniz mi var?"
"Evet."
"Kim, tanıyor muyum?"
"Babam, Koray'ı davet etmiş yemeğe."
"Koray mı? Bu akşamı Koray'la mı geçiriyorsun yani?"
"Babamın misafiri. Yemekten sonra kalmam yanlarında."
"Burada kollarımın arasında olman gerekirken orada Koray'la yemektesin! Çıldırmamak elde değil."
"Ali, lütfen. Koray'la da konuşup bir geleceğimizin olmadığını söyleyeceğim. Bu son yüzyüze gelmemiz olacak. Ali kapatmam lazım. hoşça kal ."
Ayşe telefonu kapattı.
"Tamam Ayşe, görüşürüz sevgilim."
Bu son cümleyi Ali kendi kendine söylemişti. Gökyüzündeki hilale baktı. Bedenini saran kıskançlığı hissetti. Ayşe Koray'la dans ettiğinde de böyle hissetmişti. Birini bu kadar kıskanabileceğini hiç düşünmezdi. Kendi kendini sakinleştirmeye çalıştı. 'Bu sadece bir yemek. Ailece oradalar. Delirmeye lüzum yok. Ayşe sadece seni görüyor, sana aşık. Ahhh Ayşe.'
Günlüğü eline aldı tekrar. İyi ki Ayşe kendisine bırakmıştı bunu. Yoksa bu gece geçmezdi.
"16 Temmuz 1996-Büyükada
Bugün Ayşe'yi gül bahçemde gezintiye çıkardım. Doğumdan beri ilk kez çıkıyorum dışarı. 10 günlük artık kızım. Minnacık ama hızlı büyüyor. Çiçekleri görüyor mu ayırt edebiliyor mu acaba? Yoksa sadece renkler mi dikkatini çekiyor acaba? Bir hışırtı duydum, baktım Ali gelmiş yine. "Hiç çıkmıyorsun artık bahçeye." Kızgın söylemişti. "Bak, bebeğim oldu." Eğildim, Ayşe'yi gösterdim ona. "kucağına almak ister misin?" "Ama çok küçük, canını yakarım." "Sen yakmazsın. Hadi bakalım, ben de buradayım. Evet, şöyle tut bakalım ." Ali gülümseyerek Ayşe'ye bakıyordu. "Adı ne" diye sordu. Ayşe dedim. "Merhaba Ayşe, ben Ali" dedi. Ahh şu iki çocuğun masumluğu. Şu yaşadığımız kötü günleri düşündüm. Melike'nin büyük aşkı. Onun aşkı da çok masum. Bu çocuklar da. Peki ne olacak? Masumiyet kurtaracak mı bizi? Ayşe'yi aldım tekrar kucağıma. "Annem artık buraya gelmemi yasakladı. Yakında da gidecekmişiz." "Annen birazdan seni aramaya çıkar Ali. Gel bakalım." Yanağından öptüm. "Beni unutma olur mu" dedim. "Unutmam" dedi. Koşarak çitin yanına gitti, çitten geçmeden önce dönüp "Kararımı değiştirdim. Büyüyünce Ayşe'yle evleneceğim." Dedi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR ÖMRÜ BİR AŞKA ADAMAK
Storie d'amoreÇocukluğundan beri gizli ve büyük bir aşkla sevdiğin adamın yanlış bir kadınla evleneceğini öğrendiğinde ne yaparsın? Karşısına çıkıp konuşabilir misin? Yoksa sadece izler misin? Peki bir de aileleriniz yıllardır düşmansa? Büyük bir nefretin yangını...