Azuma buna nasıl cevap verebileceğini bilmiyordu, ondan dolayı duymazdan geldi. "Ondan hoşlandığımı söylemedim."
Jue bitirmiş olduğu bardağına yeniden çay koyarak tekrar konuştu. "Söylemene gerek yok. Onunla tanışmanın bir neden var ve kader planı neyse onu uygulayacak."
"Kaderin planı mı?"
"Ange senin için burada. Seni kolayca bırakmayacaktır." Bunu söyledikten sonra düşünceli bir şekilde elindeki bardağa baktı ve ekledi. "Ancak sevdiğin biri varsa bu sorun çıkarabilir... Türü ne?"
Türü mü neydi? Azuma verdiği cevaptan emin olamayarak konuştu. "Yarı melek yarı insan?"
"Kötü değil. Şu an nerede?"
Azuma Jue'ye güvenip güvenmeyeceğinden emin değildi ancak adamın kendisi ona kötü hisler vermiyordu ve ona zarar verecek bir tipe de benzemiyor olduğundan cevapladı. Zaten Ange çoktan her şeyi biliyordu. Onlara her an söyleyebilirdi. "Lychinus."
"Lychinus." diyerek tekrarladı onu Jue. "Uzun bir geleceğiniz olmaz."
Bu daha önce Azuma'nın aklından geçmemiş bir konu değildi. Cael bir prens olduğu için hayatı kendi tarafından belirlenmiyordu. Bu konu hakkında gerçekten düşünmek istemiyordu çünkü olabilecekler onu korkutuyordu. Onun sessizliğini görünce Jue sordu. "Yarı melek ve yarı insanların güçleri ortaya çıktığında tamamen duygusuz olduklarını biliyor muydun?"
"Ne?" diye tepki verdi Azuma istemsizce, diğer düşüncelerini tamamen unutmuştu ve beyni o anda duyduklarını işlemeyi reddediyordu.
"Onun da diğerlerinden bir farklı olmayacak, güçleri tamamen açığa çıktığında seni unutacak."
Azuma bir anlık sinirle ayağa kalktı, sesini yükseltmişti. "Böyle bir şey imkânsız!"
Jue her zamanki sakinliğini koruyarak ona baktı, yorum yapmamıştı. Azuma onun bakışlarının altında yeniden koltuğa oturdu ve gereğinden fazla uzamış olan perçemlerini arkaya attı. Jue bunun üzerine devam etti. "Ancak kendi isterse basit bir mühürle bu güçlerinin ortaya çıkmasını engellenebilir. Gerçi onun böyle bir konumda olmadığını tahmin ediyorum?"
Azuma yine cevaplamadı, yerine gözlerini kaçırmıştı.
Cael, Lychinus'un bir sonraki kralı olacaktı. Eğer Jue'nin dedikleri doğruysa güçlerini sırf onun için mühürleyip kaçmasına ihtimal yoktu. Belki gerçekten de onunla zaman oyalıyordu. Beynine dolan saçma fikirlerden oluşan hayal kırıklığının yüzüne vurmasına izin vermemeye çalıştı. "Her şey kaderin planlarına göreyse o zaman neden Cael'le tanıştım?"
"Bilmem," diye cevapladı Jue. "Yaşayıp göreceksin. Fakat onun aksine Ange seni öylece bırakıp gitmesi gerektiği bir konumda değil."
Azuma bunu duymasıyla durakladı ve yeniden Jue'ye baktı. "Neden Ange ile olmamı istiyorsun?"
Jue çoktan bitmiş olan bardağını dolduruyordu. "İstemiyorum, hatta olmazsan daha iyi. Ama o nereye gidersen git peşini bırakmayacak."
Azuma, Jue'nin demeye çalıştıklarını tam olarak anlamıyordu. Açık konuşmadığını hissediyordu ve sözleri karmaşıktı. Daha önce Ange'den uzak durması gerektiğini söylemişti şimdi de ona Ange'i sevdirmeye çalışıyordu, sakladığı bir şeyler olduğunu düşünmeden edemedi.
Hem Ange onu intikam için kullanmak istiyordu. Bunu başarana kadar peşinden gelmek istemesi garip sayılmazdı. Azuma güçlenince ondan kurtulabilirdi... Jue de ona böyle söylemiş miydi? Ve daha önce kapıda duydukları neydi? Jue sanki Ange'i bir şeyden etkilenmemesi için ikna etmeye çalışıyor gibiydi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HALF & HALF - Yarı Melek [BL]
FantasyHalf & Half serisinin ikinci kitabıdır. ////// BL yani iki erkek arasındaki aşk kitapta yer almaktadır, ona göre okuyun~ Umarım beğenirsiniz. :)