"Burada kalamazsın." Azuma'nın sesi yorgun ve bıkkındı. Bir an önce uyuyup bir daha uyanmamak istiyormuş gibiydi.
Ange onu duymazdan gelerek ayağa kalktı ve ona yaklaştı. "Kıyafetlerini çıkar."
Azuma onun böle bir şey diyeceğini tahmin etmiyor olsa da diğerinin bu tavırlarını garipsememişti, gözlerini kıstı ve durakladı. Hafifçe arkasında duran adama dönmüştü. "Ne?"
"Kıyafetlerini çıkar." diye tekrar etti Ange. Ondan böyle bir şeyi isteyen birine göre oldukça ciddi gözüküyordu. "Üzerine seni takip etmek için görünmez bir mühür yerleştirmiş olabilirler, senden nefret ettiklerini söylemedin mi?"
Bunu duymasıyla Azuma'nın çalışmakta zorlanan beyni daha da çok zorlandı. "Görünmez... Ne?"
Ange gözlerini ona dikip açıklamaya başladı. "Görünmez mühürler yasaklı sihre giriyor. Bu tür büyüleri sadece tanrılar kullanabilir ancak bu diğerlerinin de kullanmayacağı anlamına gelmiyor, tabii eğer kullanırsan ruhun çok kötü ve tamir edilemez hasarlar alır."
Normal sihirler yetmiyormuş gibi bir de yasaklıları mı vardı? Azuma, Sai ailesinin bu tür şeyleri kullanabileceğine ihtimal veriyordu, onlar için tuhaf kaçmazdı, içlerinde her türlü kötülük vardı. Seçenekleri beyninde tartarken ondan birkaç adım uzakta duran Ange'e tamamen döndü. "Senin önünde soyunmamın imkânı yok."
"Dün öyle demiyordun ama." Ange'in cevabı hazırdı.
Bunu duymasıyla Azuma'nın kaşları hafifçe çatıldı. Ange'in bir an önce onu yalnız bırakması dışında başka bir şey dilemiyordu. "Sarhoştum."
Ange kaşlarını 'öyle mi?' dermişçesine kaldırdı. Ona inanmadığı belliydi, o kadarcık içerek kimse sarhoş olmazdı. Yine de bunu dile getirmedi. "Sen bilirsin, ama üzerinde bir mühür varsa istedikleri zaman seni takip edebilirler."
Azuma yeniden durakladı. Eğer onu takip etmişlerse tekrar bulunmak istemiyordu ama çoktan nerede olduğunu bilmiyorlar mıydı? Bu başka bir yere gitmelerine neden olabilirdi. Elleri hiç istemeyerek gömleğine giderken sordu. "Mührü... Kendim bulamaz mıyım?"
"Kendi sihrini hissedebildin mi?"
Azuma hayır anlamında başını salladı, gerçekten başka çaresi yoktu değil mi? Neden evrenin ona bu tür oyunlar oynadığını merak etmeden edemedi.
Ange ilk başta kollarından başlamıştı, elini değdirmeden vücudunda gezdiriyordu. Azuma ondan gelen sihri hissedebiliyordu, rahatsız edecek kadar yakınındaydı. Daha önce fark ettiği o değişik çiçek kokusu burnuna geldi, kendini sersemlemiş hissetmesine neden oluyor, bir şeyler yapmazsa kafayı yiyecekmiş gibi hissediyordu. Hızla başını çevirirken sordu. Sesi kısık ve sertti. "Neden böyle... Çiçek kokuyorsun?"
Ange, Azuma'nın göğsüne geçmişti, sorusunu duymasıyla dudaklarına küçük bir gülümseme yerleşti. "Bilmem... Ruhların mezarlarına koyulan çiçekler gibi koktuğunu söylüyorlar."
Bunu duymasıyla Azuma'nın yarı kapalı olan gözleri tamamen açılmıştı, yeniden Ange'e döndü. "Sen... Öldün mü?"
Ange bunu cevaplamadan Azuma'yı omuzlarından tutup sırtına geçmişti, Azuma görüşüne aniden giren duvar görüntüsüyle afallamıştı. "Hâlâ yaşıyorum galiba." dedi Ange kısa bir sürenin ardından. "Hem bu sadece bir efsane."
Azuma, Ange'in neden böyle bir şey söylemiş olduğuna anlam veremedi. Ona karşı olan merakı git gide daha da çok kabarıyor, daha fazlasını sormak istiyordu. Yarı melek olabileceğinden şüphelense bile daha onun ne olduğunu bilmiyordu. Kafasını karıştırmak için mi böyle cevaplar veriyordu ki? Ne kadar sorarsa sorsun muhtemelen onu geçiştirip cevaplayamayacaktı. Yine de denemek istedi ancak daha kafasında kelimeleri bile toparlayamadan bir anda pantolonunun aşağıya çekilmesiyle tüm düşünceleri uçmuştu. İtiraz etmeye çalıştı. "Hey...!"
![](https://img.wattpad.com/cover/234938422-288-k15663.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HALF & HALF - Yarı Melek [BL]
FantasíaHalf & Half serisinin ikinci kitabıdır. ////// BL yani iki erkek arasındaki aşk kitapta yer almaktadır, ona göre okuyun~ Umarım beğenirsiniz. :)