Ange cevaplamadan önce biraz düşündü. "Seni unutacağını sanmıyorum."
"Neden?" diye sordu Azuma, bu cevabı alacağını düşünmemişti.
"Çünkü sende hem şeytan hem de melek kanı var. Yarı şeytan ve yarı melekleri kendine çekiyorsun." diye cevapladı Ange. Güzel bir özellikti, gayet kullanışlıydı. Bunun tam melek ve şeytan olanlar için geçerli olmaması kötüydü çünkü asıl uğraştıran ve hiçbir şeyi anlayamayanlar onlardı.
Azuma nasıl cevap vereceğini bilmiyordu. Jue'yle konuştuğunda dünyanın başına yıkıldığını hissetmişti ancak Ange'in sözleri yıkılan parçaları yeniden birleştirmeye yetmişti. "Senin bana yalan söylemediğini nereden bileceğim? Daha geçen gün Cael'in beni kullandığını söyledin."
"Eninde sonunda gerçekleri öğreneceksin, sana yalan söylememin hiçbir mantığı yok... Cael'in seni kullanıyor olma meselesine gelirsek ise, o Lychinus'un veliaht prensi. Unuttun mu? Bebekliğinden beri en önemli şeyin ülkesi olduğunu düşünerek yetiştirildi."
Azuma, Ange'in demeye çalıştığını anlıyordu ancak Cael onu kullanıp sonra kenara atabilecek biri değildi. Bunu Ange'e açıklamanın gereksiz olduğunu düşünerek iç çekti.
Neden Jue, Cael'in onu unutacağını söylemişti? Bu ayrıntıları bilmiyor muydu? Her şeye rağmen Sai ailesinin onun peşinde olabileceği ihtimalini bile unutmuştu ve aniden kendini çok daha iyi hissetmeye başlamıştı. Ange devam etti. "Jue başka ne dedi?"
Bununla Azuma Jue'yle konuşmalarını düşünmeye başlamıştı. Düşündükçe ayrıntıları bilerek o şekilde konuşup ona yalan söylemiş olduğunu daha da çok inanıyordu, sonuçta onu Ange'i sevmesi için ikna etmeye çalışmamış mıydı? Her ne kadar düşünürse düşünsün bu garipti.
"Hatırlamıyorum, öylesine konuşuyorduk." diye cevapladı çoktan yatağına iyice yaylanmış olan Ange'e kısa bir bakış atarken.
"... Her şeyi anlatmazsan sonrasında pişman olabileceğin sonuçlar doğurabilir."
"Neden ona sormuyorsun? Arkadaşın değil mi?" diye sordu Azuma onu geçiştirmek için. Eğer Jue'nin onu Ange'e ayarlamaya çalıştığını söylerse Ange'in tepkisinin ne olacağını bilemediğinden susmuştu. Ayrıca daha önceden planlamış oldukları bir şey de olabilirdi, Ange hepsini biliyor da olabilirdi. Yine de Jue'nin dediklerinden pek bir haberi yokmuş gibi gözüküyordu.
"Arkadaş değiliz." diye cevapladı Ange. Tonu düzdü. Azuma sonunda pes etti. "Sanırım Cael'le beraber olmamam gerektiğini de kastetti... Hem, neden burada yatıyorsun?"
Ange, Azuma'nın konuyu değiştirmek için sarf ettiği çabanın farkındaydı. Gülümsedi. "Bulduğum oda çok kirli, temizlemem zamanımı alır. Bu seferlik bir iyilik yap?"
Azuma beklemeden cevapladı. Sesinden artık gitmesi gerektiği belli oluyordu. "Hayır."
Bunun üzerine Ange onu üstelemeden ve iç çekerek yataktan kalktı ve kapıya doğru yürümeye başladı. "Pekâlâ, yarın görüşürüz."
Azuma, Ange'in acelesiz bir şekilde odasını terk edip kapıyı kapatışını izledi. Ardından kendini sonunda tamamen yatağına atabilmişti. Konuşmalarından sonra kendini hafiflemiş ve rahatlamış hissediyordu. Gözlerini kapattığında uykuya dalması uzun sürmemişti.
-
Ange merdivenlerden aşağıya hızla inmişti, kapıyı tıklatmadan direk içeri girdi. Jue her zamanki gibi çayından yudumluyordu. Onun geldiğini görünce yüzünde memnuniyetsiz bir ifade belirmişti. Ange demir kapıyı arkasından kapatırken çok beklemeden konuya girdi. "Azuma'yla konuşmuşsun. Ne zamandır beri başkasının aşk işleri seni ilgilendiriyor?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HALF & HALF - Yarı Melek [BL]
FantasíaHalf & Half serisinin ikinci kitabıdır. ////// BL yani iki erkek arasındaki aşk kitapta yer almaktadır, ona göre okuyun~ Umarım beğenirsiniz. :)