"Ne?" Azuma anlamayarak yanındakine baktı. Bir kere daha yüzündeki karları silmek zorunda kalmıştı.
"Keşke Cael de burada olsaydı dedin."
Öyle mi demişti? Sesli mi düşünmüştü? Farkında değildi. Olduğu yerde doğruldu ve yanındaki şahsı umursamayarak bacaklarına sarılıp kafasını dizlerine gömdü. İçinden mırıldandı. "Şimdiye kadar gelmesi gerekiyordu." Ne kadar zaman geçmişti? Yakında demişti...
Sesi kısık olsa da Ange onu duyabiliyordu. Yine de sorusunun cevabı bu değildi. Soruyu farklı bir şekilde sormayı denedi. "Mührü koyan kişi mi?"
Azuma cevaplamadı. Sessizliğinin evet demek olduğunu biliyordu ancak öyle olmadığını da söyleyemezdi. Ange devam etti. "Hm, güçlü biri olmalı. Muhtemelen bir insan değil."
Bunu duymasıyla Azuma'nın gözleri büyüdü. "Bunu nasıl söyleyebiliyorsun?"
"Kanla yapılmış bir mühür," Ange dudakları yukarı kıvrıldı, maskesi olmadan hafif yukarı kalkık kaşlarıyla daha da sinsi gözüküyordu. "Öyle bir sihri ya insan dışı bir varlık ya da yıllarca büyüler üzerinde çalışmış biri yapabilir... Tepkine bakılırsa o kadar yaşlı biri değil."
Nasıl bir tepki vermişti? Ne zaman tepki vermişti ki? Azuma istemsizce yüzüne dokundu. Ange devam etti. "Aslında arkadaşlarını göz önünde bulundurursak birçok şeyi tahmin edebilirim."
"Ne gibi?" Azuma'nın sesi sormakta isteksiz çıkmıştı. Ange onun ilgili olduğunu görünce kendini daha da çok kaptırdı.
"Claudio ve Destin insan olmalarına rağmen doğaüstü güçlere sahipler ve sihri, harika bir şekilde olmasa da, rahatça kullanabilecek potansiyelleri var. Lychinus'dan gelmiş olduğunuza göre, o ülkenin standartlarında öyle bir eğitim sadece sarayda veriliyor o yüzden ikisi de Regium. Lychinus'un veliaht prensinin adının da Caelum Lux Sidus olmasıyla... Tahmin ettiğim şeyler doğru haline geliyor."
Azuma donakalmıştı. Ange güçlü biri olduğundan Claudio ve Destin'in sihir gücünü fark edebilmesi normaldi ve Cael'in ismini duyunca bağlantıyı kurması çok zor değildi ancak bunu yapabileceği aklının ucundan bile geçmemişti. "Ancak neden veliaht prensin seni bulmaya geleceğini anlamış değilim." Bunu söylerken suratı ciddileşmişti.
"Ona da bir fikrin yok mu?" diye sordu Azuma, kabaydı.
Ange gözlerini ondan çekip karşısına bakmaya başladı. "Bir sürü fikrim var ama seni bırakıp gittiyse bir daha gelmemesi daha iyi olur."
Azuma, genç adamın neden bunları söylediğine anlam veremezken Ange devam etti. "Zaten meleklerin senin gibi birini kabul edeceğini zannetmiyorum." Bunu söylerken Azuma'nın tepkisine bakmıştı. Ange, Azuma'nın prensin insan olmadığını bildiğine göre Lychinus ve melekler arasındaki ilişkiyi de bildiğini düşünüyordu ve ifadesinden bunu onaylamıştı. Bu sefer soruyu yönelten Azuma'ydı. "Neden etmesinler?"
Saraydan kaçması gerektiğinin kralın onu bulursa istediği gibi kullanabileceğiyle alakalı olduğunu düşünmüştü ancak melekler aklına gelmemişti. Hem Deinde... Kanında melek kanı da olduğunu söylemişti.
"Ah," dedi Ange. "Çok fazla konuştum sanırım." Tekrar gülümsemesini yerleştirdi ancak Azuma ısrar etti. "Nedenini söyle."
Ange aslında Azuma'ya onun hakkında bildiklerinin bir kısmını söylemekten çekinmezdi ancak hepsini duyduktan sonra nasıl bir tepki vereceğini kestiremediğinden bir süre boyunca hiç bahsetmemeye karar vermişti. Gerçi karşısındakinin ne kadarını bildiğini de bilmiyordu... Bilmiyormuş gibi görünse de farkında olduğu birçok şey olabilirdi. Konuşmadan önce onu iyice süzdü. "Melez olduğundan kaynaklanıyor. Sonuçta damarlarında hem şeytan hem melek kanı taşıyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HALF & HALF - Yarı Melek [BL]
FantasyHalf & Half serisinin ikinci kitabıdır. ////// BL yani iki erkek arasındaki aşk kitapta yer almaktadır, ona göre okuyun~ Umarım beğenirsiniz. :)