Bu bölüm diğerlerinden baya kısa olacak. Nedenini anlayacaksınız.
Destek için oy vermeyi lütfen unutmayın. Satır arası yorumlara aşık olduğumu daha önce söylemiş miydim?
İyi okumalar<3
•••
Hayat sıkıcıydı.
Babamın okumamı istediği kitabın son sayfasınaki kelimeler de bittiğinde Merlin'e şükrederek ayaklandım. Kitap okumayı seviyordum ama okuyacağım kitabı kendim seçmeyi tercih ederdim. Karanlık Sanatlar'a Giriş ise kendi isteğimle okumayacağım bir kitaptı. Bütün bunların ne anlamı vardı ki? Karanlık Lord gitmişti. Babam bir gün geri döneceğini düşünüyordu gerçi. Bu yüzden doğru olmalıydı. Ama Harry Potter'ın, namı değer sağ kalan çocuğun, onu yok ettiği herkesin dilindeydi.
Odamdan çıkıp babamın çalışma odasına doğru ilerledim. Babama kitabı bitirdiğimi haber vermeliydim. Bana anında bir yenisini vereceğini biliyordum ama yine de içimde ufak bir umut ışığı vardı. Belki de yarım saatliğine benimle Quidditch oynayabilirdi. En azından ödül olarak.
Malikane, içinde yalnız olduğumuzda hep sessiz olurdu. Babamın arkadaşları veya kuzenlerim geldiğindeyse istenmeyecek kadar ses olurdu. Sessizliği çoğu zaman tercih ederdim ama şu an içimi bir huzursuzluk kaplamıştı. Keşke Lyra bu sene Hogwarts'a başlamış olmasaydı, o zaman şömineden onu çağırabilirdim. Onunla vakit geçirmeyi seviyordum. Sirius gibi gereksiz gürültü çıkartmıyordu. Bu düşünce şu anki sessizliğe şükretmeme sebep oldu.
Bu yüzden kulağıma gelen cılız inilti olduğum yerde duraksamama sebep oldu. Normalde bu sesi duymayabilirdim ama bu sessizlikte o güçsüz ses bile koridorlarda yankılanmış gibiydi. Tuhaf, diye düşündüm. Bir ev cininden gelmiş olabilir miydi? Annemin yatak, babamın çalışma odasında olduğunu biliyordum.
Sesin kaynağını bulmam zor olmadı.
Aynı sesi bir kez daha duyduğumda tuvaletten geldiğini fark etmiştim. Kalbim korkudan göğüsüme vurmaya başlarken temkinli adımlarla geniş kapıya ilerledim ve zar zor kapı kolunu tuttum. Kendimi cesaretlendirir cesaretlendirmez de kapıyı açtım. Bakışlarımı yerden tavana doğru yavaşça çıkartırken gördüğüm manzarayla elimdeki kitabı yere düşürdüm.
"A..anne?"
Aşık olduğum buz mavisi gözleri benim dumanlı gözlerimi buldu. İki bileğinden aynı anda damlayan kanın sesi ortamdaki tek sesti. Koyu kırmızı sıvı bir an damlıyor, bir an fışkırıyordu. Beynim olanları algılamayı reddederken bakışlarımı tekrar gözlerine çıkarttım. Gözlerinde hiçbir duygu sezemiyordum. Göz yaşlarım birbirleriyle yarışır gibi art arda çenemi bulurken ufak bir tebessüm dudaklarına yerleşti.
Onu ayakta tutan hiçbir kemik yokmuş gibi yere yığıldı.
"ANNE!" Dizlerimin üstüne çöküp iki elimle bileklerine sarıldım. Bastırmaya çalışıyordum ama kan bir türlü durmuyordu. Ses tellerim yırtılacak gibi çığlık attım.
"Anne? Anne! Neden?" diye bağırdım gözlerine bakarken. Dizlerim, gömleğim kandan sırılsıklam olmuştu. Ürperdim.
"Anne lütfen beni bırakma! Lütfen! Anne!" Yüzümü göğüsüne gömdüm. Kan kokusunu duymazlıktan gelerek kokusunu içime çektim. "Lütfen benimle kal... Lütfen beni bırakma!"
"Narcissa!"
Omuzlarımda hissettiğim iki büyük el beni tuvaletin duvarına fırlattı. Sırtımı çarparak yere düştüm. Babam parmağını tehdit edercesine kaldırmış, yüzüme kadar eğilmişti.
"Bunların hepsi senin suçun!" diye bağırdı ağlarken. "Ona dokunayım deme! Senin yüzünden bu halde!"
"Be..benim yüzümden mi?" dedim korkuyla duvara sinerken. "Baba... ben ne yaptım?"
Cevap vermeden annemi kucağına aldı. Ayağa kalkmaya çalıştım ama başaramadan geri düştüm. "Baba? Baba ben ne yaptım?" Başını hayal kırıklığıyla iki yana salladı. Bağırdım.
"Annem benim yüzümden ölecek mi?"
İkisi de anında gözden kaybolurken korkuyla öne atıldım. Yok olmuşlardı. Sadece kan...
"Ben ne yaptım? Ne yaptım? Baba!" Cevap alamamanın verdiği çaresizlikle ellerimi kan gölünün içinden çektim. Kendimi yerden yere vuruyor, bağırıyordum. Kimse gelmiyordu.
"Anne! Anne!"
"Draco!"
Yataktan sıçrayarak bulduğum ilk bedene tuttundum. Elimin altındaki cübbeyi sıkarken göz yaşlarımdan önümü bile göremiyordum.
"Ben ne yaptım? Ne yaptım?"
"Draco, sakin ol. Bana bak oğlum..." Gözlerimi zorlukla aralayıp karşımdaki büyücüye baktım. Zaman mekan kargaşası yaşadığımın farkına vararak sakinleşmek için nefes almaya çalıştım. Ağzımı araladığım an hıçkırdım.
"Severus..." Beni kendine çektiği an kafamı göğüsüne yasladım. Bağıra bağıra ağladığımı fark etmeme rağmen kendimi durdurmaya çalışmadım bile. Tek eliyle sırtımı sıvazlıyordu ama boşunaydı. Bir türlü gördüğüm rüyanın etkisinden çıkamıyordum.
"Geçti, annen iyi." dedi yavaşça.
Başımı iki yana salladım. İyi değildi. İyi olmayacaktı. Bana sahip olduğundan beri iyi değildi. Bir kere denemişti, tekrar deneyecekti ve bu sefer ben orda olmayacaktım. Babam onu zamanında bulamayacaktı. Bu sefer başarılı olacaktı. Beni yalnız bırakacaktı.
Annem ölmek istiyordu.
Annem benim yüzümden ölmek istiyordu.
"Annen iyi, yemin ederim Draco..."
"Yemin etme!" diye bağırdım başımı göğüsünden çekmeden. "Boşa yemin etme! Tutamayacağın sözler verme!" Beni kendine daha çok bastırdı ama cevap vermedi. Ben de sakinleşmeyi bekledim. Derin nefesler alıp vermeye çalışıyordum ama aldığım her nefesin sonu hıçkırıkla bitiyordu. Hasta odasının kapısı açıldı ve gelen her kimse girmesiyle çıkması bir oldu.
Bu dünyada hislerimi önemseyen sadece bir kişi vardı. Tek bir kişi.
O da ölmek istiyordu.
•••
Daha okulu açılmadığı için bol keseden bölüm dağıtan ben...
Bu bölümü yazarken ağlamıştım bu arada. Üzüldüm.
Draco'nun psikolojisini az çok tahmin etmişsinizdir. Peki sizce Lucius neden Narcissa'nın durumu yüzünden oğlunu suçluyor?
Tahminlerinizi yazabilirsiniz.
İleriki bölümlerde görüşmek üzere...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eternal Youth || Drarry Fan Fiction
Fiksi Penggemar[Tamamlandı] Draco Malfoy, hayatı boyunca kendisine öğretilen doğruları sorgulamamıştı. Diğerlerinden üstündü. Bunun üç sebebi vardı; o bir büyücüydü, safkandı ve bir Malfoy'du. Kendisi gibi safkan bir cadıyla evlenmeli ve ataları gibi dünyaya bir e...