Bu bölümü yazmaya başladığımda kitabın gidişatıyla ilgili çoğu şey belirginleşti. Final belli oldu, 30. Bölüm'den sonra gelecek.
Geçen bölüme oy vermeyi unuttuysanız gidip verir misiniz?
Sevgiler, iyi okumalar<3
•••
"O adamı hiçbir zaman sevmemiştim ama şu an tam anlamıyla nefret ediyorum."
Ron, asasıyla oynarken tam anlamıyla sinir küpüne dönmüştü. Saat gecenin bir yarısıydı, hava soğuktu. Gözlerinin altına koyu halkalar oturmuştu. Kendi gözlerimin de onunkilerden farksız olduğunu biliyordum, uykusuzluktan ve dondurucu soğuktan yanıyorlardı.
Kurduğu cümleyi tekrar tekrar düşünmeme rağmen bu yorgunlukla kafamın herhangi bir şey alma ihtimali yoktu. Neden bahsettiğini anlamadığımı belli etmek ister gibi başımı yana eğdiğimde gözlerini devirdi.
"Dumbledore'dan bahsetiyorum elbette, sana hortkulukları bulmanı söyledi ama nasıl yok edeceğini söylemedi. Pislik bunak..."
"Bilmiyorum, bence gözden kaçırdığımız bir şey var. Dumbledore eğer bulabileceğimden emin olmasaydı..." Asasını asabiyetle yere vurduğunda cümlemi yarıda bıraktım.
"Ne yapardı, Harry? Snape onu öldürmeden önce senin duyman umuduyla havaya mı konuşurdu?" Dudaklarımı dişledim. Hermione uyuyordu, madalyonu Ron takıyordu. Neden olduğunu bilmiyordum ama madalyon en çok onu etkiliyordu. Bu kadar sinirli olmasının sebebi de buydu.
"Dostum, gergin olduğunu biliyorum ama lütfen biraz sessiz olmaya çalış... Hermione günlerdir ilk kez uyuyor." İçine sinirle derin bir nefes çekti. Bir süre gözlerime baktıktan sonra başıyla onayladı.
Dumbledore'un ölümünden sonra okul erken kapanmıştı. Ortalık yatışana kadar bir süre Kovuk'ta kalmıştık. Planlamadığımız tek şey ortalığın yatışacağına iyice karışması olmuştu.
Bakanlık düşmüştü, gidebileceğimiz hiçbir yer kalmamıştı. Kovuk'ta kalarak Weasley'leri tehlikeye atıyorduk. Biz hortkuluk avına çıkmak için plan yaparken Sirius, bizimle gelmesi için ısrar etmeme rağmen, okula döneceğini söylemişti.
Bir Gryffindor ve senin en yakın arkadaşın olabilirim ama ben bir Black'im. Hiçbir Ölüm Yiyen bana dokunamaz.
Aynen böyle söylemişti. Ayrıca Hogwarts'da ona daha çok ihtiyaç olduğu konusunda oldukça ikna edici bir konuşma yapmıştı. Haklıydı ama tek sebebinin bu olmadığını oldukça iyi biliyor ve anlıyordum. Finn'i yalnız bırakmak istemiyordu. Sirus'ın okula dönmek istemesi Ron'un da hoşuna gitmişti.
Hermione açısından bir sorun yoktu. Pansy'nin babası bir Ölüm Yiyen'di ve okulda başına bir şey gelmesi imkansızdı. Blaise için de aynı şey geçerliydi. Öz babası ve üvey babalarının hepsi Ölüm Yiyen'di.
Ron, Ginny için endişeleniyordu. Lavender'ı Blaise'in kollayacağını söylemişti ama Ginny için aynı şey söylenemezdi. Oldukça öfkeli bir cadıydı, sesini çıkartırsa ona kimse acımazdı. Bu yüzden Ron, Sirius'dan Ginny'e hakim olması için söz almıştı.
Düşüncelerimin arasına dalan sarışınla gözlerim doldu. Ginny'i düşününce aklıma doğrudan Draco geliyordu. Onun sıcaklığı, bakışları, kokusu...
Geçmişe bakınca ne kadar aptal olduğumu çok daha iyi görüyordum. Draco Malfoy, bir insanın sahip olabileceği en düşünceli erkek arkadaştı. Bana kendimi iyi hissettirecek bir şeyi yapmaktan geri durmazdı. Sürekli sarılmak, dokunmak, öpmek isterdi. Şimdi yokluğunda kendimi hiç olmadığım kadar yalnız, hiç olmadığım kadar soğuk hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eternal Youth || Drarry Fan Fiction
Fanfiction[Tamamlandı] Draco Malfoy, hayatı boyunca kendisine öğretilen doğruları sorgulamamıştı. Diğerlerinden üstündü. Bunun üç sebebi vardı; o bir büyücüydü, safkandı ve bir Malfoy'du. Kendisi gibi safkan bir cadıyla evlenmeli ve ataları gibi dünyaya bir e...