Medya: Lucius Malfoy, Narcissa Black, Severus Snape.
Bu çizimi yeni gördüm ve resmen aşık oldum. Snape'i Malfoy'larla çok yakın hayal ediyorum sürekli. Her neyse, daha fazla uzatmayayım.
İyi okumalar<3
•••
"Harry! Harry uyan!"
"Ah!" Acıyla inleyerek uyandım. Yara izim o kadar çok acıyordu ki her an bayılacak gibi hissettim. Ron ve diğerlerinin endişeyle üstüme eğildiğini seçince bağırarak Ron'un yakasına yapıştım. "Dumbledore!"
"Harry!" diye bağırdı Ron. "Sakin ol!"
"Sakin olacak vakit yok! Baban! Bakanlık! Yılan!" Seamus ve Neville neler olduğunu anlamamışlardı ama Ron ve Sirius yüzlerindeki dehşet ifadesiyle beni kaldırdıkları gibi sürüklemeye başlamışlardı.
Hala bağırdığım için herkesin ortak salona doluşmaya başladığını gördüm. Acı dinmiyordu, ne yapacağımı bilmiyordum. Bay Weasley'e ne olacaktı, bilmiyordum.
Dumbledore'a olanları anlatmayı bitirdiğimde tek bir tepki bekledim. Tek bir kelime, ufak bir bakış. Ona her şeyi anlatmıştım ama beni dinlerken bana bakmamıştı bile. Lanet olsun! Sorun neydi? Benim sorunum neydi?
"Bana bakın!" diye bağırdım aniden. Aylar sonra ilk kez göz göze geldik. "Bir şey söyleyin, Profesör bana bakın lütfen!" McGonagall'ın odaya girmesiyle ilgi yine dağıldı.
Dumbledore beni yine cevapsız bıraktı.
"Bay Weasley'i neyse ki zamanında hastaneye yetiştirmişler. Yaşıyor, çocuklar." Okuldaki Weasley'ler derin bir nefes alırken Ginny ağlamaya başladı. İkizler kız kardeşlerine sarıldılar. "Siz gidip giyinin. Babanızın yanına gideceksiniz. İzin kağıtlarınızı hazırladım."
Dumbledore'un odasından bir hışımla çıkmıştım. O bana cevap vermiyorsa ben başkasından cevap almasını bilirdim.
Koşar adımlarla ilerlerken bir yandan da derince soluyordum. İçim öfkeyle doluydu. Kendime, Dumbledore'a ve şu an kapısına dayandığım kişiye.
"Pembe limonata!" diye bağırdım kendimi tutamayarak. Uyuyan tablolar uyandı.
Harita sayesinde her köşesini ezbere bildiğim ortak salondan merdivenlere yöneldim. "Ne oluyor?" Ravenclaw'lu büyücünün, odasının kapısını açıp beni görünce gözleri büyüdü. Adını bir türlü öğrenemediğim tek sınıf başkanıydı.
"Senin burda ne işin var? Buraya giremezsin!"
"Sen karışma! Kaç puan kıracaksan kır!" Ona bir kez daha bakıp vakit kaybetmeden Draco'ya ait olduğunu bildiğim kapıyı çalmadan açtım ve sertçe geri kapattım. Yattığı yerde sıçradı ve uykulu gözleri beni buldu. "Potter? İyi misin?"
"Ne biliyorsun?" diye bağırdım yatağına yaklaşıp. "Anlatacaksın! Ne biliyorsan anlatacaksın!" Alnımda dünyanın en karışık bilmecesi yazıyormuş gibi kaşlarını çattı. Üstsüz yattığını fark etmem bile dikkatimi dağıtmazken iyice doğruldu.
"Draco! Draco iyi misi..." Kapı eşiğindeki yeşil gözler nefretle parladı. "Senin burda ne işin var?!" Hemen arkasından görülen tanıdık kahverengiler beni fark edince ileri atıldı. "Harry, burda ne işin var? Kötü bir şey mi oldu?"
"Pansy, bizi biraz yalnız bırakın. Potter'ın beni azarlaması gereken bir konu var anlaşılan."
"Şaka mı bu? Seni bu şekilde uyandırmasına sessiz mi kalayım? Ne hakla buraya girersin?! Şifreyi sen mi söyledin Hermione?" Pansy odağını saniyeler içinde değiştirince Hermione'nin korkuyla gözleri büyüdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eternal Youth || Drarry Fan Fiction
Fanfiction[Tamamlandı] Draco Malfoy, hayatı boyunca kendisine öğretilen doğruları sorgulamamıştı. Diğerlerinden üstündü. Bunun üç sebebi vardı; o bir büyücüydü, safkandı ve bir Malfoy'du. Kendisi gibi safkan bir cadıyla evlenmeli ve ataları gibi dünyaya bir e...