26. Bölüm

2.2K 238 640
                                    

Yeni kapağı medyaya koydum. Fanartın sahibi üstünde yazıyor.

Sürekli aynı şarkıları dinlemeye başladığımı fark ettim. Şarkı önerir misiniz?

Sizi seviyorum, iyi okumalar<3

•••

Son zamanlarda sık sık geçmişi düşünür olmuştum.

Özellikle Remus'u kaybettiğimden beri onunla geçirdiğim kısacık zamanı tekrar tekrar aklıma getirmiş, özlemimi bu şekilde bastırmaya çalışmıştım. Çok ağlamıştım. En çok da düşüncelerimin onu geri getirmemesine ağlamıştım.

Bana yazdığı son mektubun sonunda, bunalımda olduğum zaman ona yolladığıma cevap olarak yazmıştı, zaman her şeyin ilacıdır diyordu. Zaman her şeyin ilacıdır.

Öyleyse işler nasıl her geçen gün daha da kötü bir hal alabiliyordu?

Hastane kanadından zindanlara kadar koşup Snape'in kapısına dayandığımdan beri her şey tuhaflaşmıştı. Draco'nun gitmesini engellemiştim ama o gece yanında kalmamı istememişti.

Ondan sonraki geceler de fırsatım olmamıştı. Sürekli ziyarete gitmiştim, bazen o uyurken onu izlemiştim ama doğru düzgün konuşamamıştık. Konuşmak istemiyordu. Anlayış göstermek istiyordum ama onu çok özlemiştim. Koskoca bir yıl geçmişti, telafi etmek istiyordum.

Ama Dumbledore, bir hortkuluk daha bulup beni meşgul etmişti. Son iki gündür Draco'nun yanına uğrayamamıştım. Neyse ki son görüşmemizde vücudu neredeyse eski haline dönmüştü. Öte yandan suratı her zamankinden bin kat daha soluktu ve bu beni korkutuyordu. Madam Pomfrey, her gece kabus gördüğünü söylemişti. Gün içinde uyumasının ve geceleri beni yanında istememesinin sebebi buydu anlaşılan.

Bu kadar olayın arasında onun derdine çözüm bulmaya zamanım kalmamıştı ve kendimi çok kötü hissediyordum. Halbuki önceliğim o olmalıydı.

Şimdiyse korkudan kendi kanım, geçerken damarlarımı yakıyordu. Cisimlenmiştik ama hayatımda yaşadığım en kötü cisimlenmeydi.

Profesör Dumbledore'u dikkatlice Astronomi Kulesi'nin basamaklarından birine oturttum. İçtiği onca iksirden dolayı fenalaşmıştı ama hortkuluğa ulaşmıştık. Salazar Slytherin'in madalyonu artık bizdeydi. Bu uğurda nerdeyse canımızdan oluyorduk.

"Madam Pomfrey'i çağırmalısınız." dedim endişemi saklamaya çalışarak. Albus Dumbledore, yaşayan en güçlü büyücü olabilirdi ama eninde sonunda yaşlı bir adamdı. Çok çok yaşlı bir adamdı.

"Aynı zamanda bir Zihnefendar'ım, Harry... İltifatın için de teşekkür ederim." Kurduğu cümleyle ne kadar kötü bir durumda olsak da yanaklarım kızardı. Bu... her şeyin farkında olduğu anlamına mı geliyordu? Her şeyin, aklımdan geçirdiğim her şeyi duyabilir miydi?

"Normalde gözlerinin içine bakmam gerekir ama maalesef, Harry, seni duymamak için çaba sarf etsem bile boşa. Draco sana Zihinbend çalış dediğinde onu dinlemeliydin."

"Profesör..." dedim utançla. "Lütfen sadece ne yapmam gerektiğini söyleyin!"

"Severus'u çağır, Harry, ondan başkasına güvenemem..." Açıkçası Snape'e ben o kadar da güvenmiyordum. Draco, Ölüm Yiyen olmaya zorlanmış bir çocuktu. Snape'se kaybedecek hiçbir şeyi olmamasına rağmen karanlık taraf için çalışan yetişkin bir büyücü. Yine de Dumbledore'un bu zihin saçmalıkları içimi rahatlatmıştı. Adam madem herkesin aklından geçenleri okuyabiliyordu, kime güveneceğini benden çok daha iyi bilirdi.

Merdivenlerden gelen sesle korkuyla o tarafa döndüm. Biri yukarı çıkıyordu.

"Bu taraftan, çabuk ol. Git!" Dumbledore'un ittirmesiyle kendime gelerek diğer merdivenden aşağı indim. Dumbledore gitmemi söylemişti, benim niyetim de buydu. Ta ki merdivenden çıkıp Dumbledore'u asasız bırakan kişiyi görene kadar.

Eternal Youth || Drarry Fan FictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin