Medya beni her zaman çok üzüyor ya.
Bu arada, bu hikayede Severus bozulmaz yemin etmedi. Zaten Draco'nun vaftiz babası. Onu canı pahasına korumak onun görevi.
Sizi seviyorum! İyi okumalar<3
•••
Zaman her şeyin ilacıydı, öyle değil mi?
Hogwarts'ta bir yılın daha başlamasının üstünden aylar geçmişti. Tam bir yıl önce bugün onun yatağında ona sarılırken bugün kendi yatağımda haritadan onu gözetliyordum.
Aynı geçen haftalar boyu yaptığım gibi.
Her geçen gün içimdeki nefret büyüyordu. Lanet olsun ki hala ona karşı hislerimi geçirmenin bir yolunu bulamamıştım. Her şeyi düşünmüştüm. Obliviate de bunlardan biriydi.
Ama benim istediğim unutmak değildi. Tam tersine bana yaptıklarını hatırlamak ve hepsini ona bir bir ödetmekti.
Gün içinde yaptıkları bir düzen içindeydi. Her gün aynı saatte yatıyor, aynı saatte kalkıyordu. Başkanlar banyosuna gidip yıkanıyor, mutfağa inip yiyecek bir şeyler alıyordu. Derslerden çıktıktan sonra çoğu zaman kütüphaneye bazense Mızmız Mrytle'ın yanına gidiyordu.
Tuhaf olan kısım, bazen ortadan tamamen ortadan kaybolmasıydı.
Haritanın her bir köşesine bakmama rağmen onu hiçbir yerde bulamadığım oluyordu. Bir süre sonra haritaya tekrar baktığımda herhangi bir koridorda yürüyor oluyordu.
Bazen de Karanlık Orman'a giriyor, haritanın kapsadığı alanın dışına çıkıyor, birkaç saat sonra geri dönüyordu.
Eğer Hermione sürekli hatırlatmasaydı, onun Hogwarts sınırları içinde cisimlenebildiğini düşünecektim.
Quidditch kaptanı olmak hiç işime gelmiyordu. Ben vaktimin çoğunu harita başında geçirmek istiyordum ama toplantılar, Oliver'dan gelen mektuplar ve Ginny oldukça dikkatimi dağıtıyordu.
Kandırıldığımı anlamama yardımcı olduğunu fark etmemden beri istesem de Ginny'den nefret edemiyordum. Yalan söylemişti ama en azından gözlerimi açmamı sağlamıştı.
Beni kırmamak için bitmiş bir ilişkiyi devam ettirmene izin veremem. Bu beni öldürür, Potter.
Ne kadar da rahat yalan söylemişti öyle. Ne kadar da rahat sarılmış, ne kadar da rahat öpmüştü. Belki de sevgisizlikten buz tutmuş ellerim, onun serin kalbini sıcak sanmıştı.
Karşı yatakta kıkırdaşan Sirius ve Finn yarama tuz basmak ister gibiydiler. O kadar mutlulardı ki özenmemek elde değildi. Bazen gözlerimi kapatıp onların yerinde ikimizin olduğunu hayal ediyordum. Yaşananları hatırlayıp da gerçekler yüzüme tokat gibi çarpınca ise bu hayalleri kurduğum için kendime kızıyordum.
Sonunda işkence bitip herkes kahvaltı için Büyük Salon'a inmeye başladı. Ben de giyinmek için kalktım. Bugün Hogsmeade gezisi vardı. Hermione, onun da gideceğini ağzından kaçırana kadar gitmek gibi bir niyetim yoktu ama madem o gidiyordu ben de peşinde olacaktım. Harita Hogsmeade'i kapsamıyordu. Gözüm üstünde olmalıydı.
Lavender'ın Ron'la ilgili anlattığı anıyı dinliyormuş gibi yaparken bakışlarım malum masada gezindi ve bir kişinin üstünde durdu.
Blaise Zabini.
Onun şüpheli hiçbir davranışını görmemiştim ama uzun süredir bakışlarındaki tuhaflığı fark ediyordum. Paranoyakça davranıyordu. Her an biri ona saldıracakmış gibi tetikteydi ve koyu teninin üstünde belirgin duran göz altı torbaları uykusuzluk çektiğinin habercisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eternal Youth || Drarry Fan Fiction
Fanfiction[Tamamlandı] Draco Malfoy, hayatı boyunca kendisine öğretilen doğruları sorgulamamıştı. Diğerlerinden üstündü. Bunun üç sebebi vardı; o bir büyücüydü, safkandı ve bir Malfoy'du. Kendisi gibi safkan bir cadıyla evlenmeli ve ataları gibi dünyaya bir e...