Selam canımlar^^
Öncelikle tam bu satırın altına onların serüvenini okumaya başladığınız saat ve tarihi yazar mısınız?
İnanılmaz bir ilk bölüm heyecanı içindeyim, öyleyse hadi, başlayalım :)
Yukarıdaki müziği açmayı unutmayalım, iyi okumalar dilerim. Yorumlarınızı okumaya geçiyorum <3
1.Bölüm : 889'un Hikayesi.
(Her Şeyin Başladığı Günden İki Gün Öncesi)
"Ben çıkıyorum, size iyi akşamlar çocuklar. Kolay gelsin. Düzgün kolileyin, sabah ben düzeltmek zorunda kalmayayım!"
"Görüşürüz Kumru. Dediğim şeyi unutma sakın!"
"Aklımda, merak etme." Kapının eşiğinden koşar adım çıkar çıkmaz bisikletime atladım. Sabah Ekim ayında olmamıza rağmen yılın en sıcak günlerinden birine uyandığımı düşünüp üzerime kot bir şort ve kısa kollu bir tişört geçirmiştim. Soğuk havalarda asla kullanmadığım bisikletimi de almış işe gelmiştim. Sabah işe giderken yaşadığım müthiş yolculuk şimdi bir kabusa dönmek üzereydi. Hava soğumuştu. Bisikletimi olabildiğince hızlı sürmeye çalışıyordum, sanki yağmuru taşıyan bulutlar peşimdeydi ve onlardan kaçmaya çalışıyordum. Bunun ne denli salakça bir çaba olduğumu fark ettiğim an yola çıktıktan birkaç dakika sonra yağmura yakalandığım andı.
"Ah, hadi ama! Salın beni Murphy Kanunları!"
Sinirle söylenip bisikletimden indim ve bisikletimi önünden geçmekte olduğum otobüs durağının direklerinden birine kilitleyip yağmurdan sığınmak için durağın hemen altına saklandım. Hava karanlıktı, kolumdaki anneannemden kalma eski mi eski kahverengi saatim 23.36'yı gösteriyordu. Durak da yollar da bomboştu. Pendik için sıradan, İstanbul için mantıksız bir boşluğun ortasındaydım. Yağmur şiddetini giderek arttırırken bana yaklaşmakta olan otobüsün binmem gereken otobüs olması için dua ederek sayılı dilek haklarımdan birini saçma sapan dileklerimden birine daha kullanmış oldum. Evet, gelen benim otobüsümdü.
Otobüse doğru koşmaya başlamam saçmalık olsa da o kadar ıslanmıştım ki otobüse koşarak sarılma isteği içerisindeydim. Kendimi bomboş otobüsün en arka koltuğuna attığımda nefes nefeseydim. Sırt çantamdaki telefonumu çıkarıp bugün de kimlerin beni aramadığına ve kimlerin bana mesaj atmadığına baktım. Ne garip, kimse aramamış ve kimse mesaj atmamıştı, her gün olduğu gibi. Aslında bakarsanız bu bir yalandı. Telefonum mesaj bildirimleriyle doluydu. İş arkadaşlarımdan gelen mesajlar, eski okul gruplarımdan gelen bildirimler, kurs grubumdan gelen bildirimler... Oysa aralarında ilgimi çeken tek bir mesaj yoktu. Sanki etrafım bomboş bir kalabalıkla doluydu. Her gün gördüğüm, sadece isimlerini bildiğim, bazen yüzlerine boş boş bakıp "Bu insanlar da kim?" , "Ben niye buradayım?" , "Ben şimdi bunlarla neden konuşuyorum ki?" diye iç geçirdiğim bir sürü insanla doluydu hayatım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Enkaz Altındakiler
Teen FictionGözlerinizi açtığınızda yıkılmış bir evde uyanacaksınız. Tek çıkış yolunuz yerin altı olacak. Kendinizi bulduğunuz çıkış noktası her bir yanı kameralarla çevrili, her yeri izlenen bir plato. Tek amacınız ise alandaki ipuçlarını takip edip evinizi bu...