Okuduktan sonra Oy vermeyi unutmayın lütfen ~***
Aynanın karşısında dik duran bedenine bakıp biraz daha kasıldı. Yanındaki askıdan siyah ve yeşillerin hakim olduğu takımı aldı. Yakalarında fırfırlar bulunan boğazlı gömleğinin üzerine geçirdi kadife ceketini. Arka kısmı örtecek uzunluktaydı.Pantolonunu giydikten sonra siyah, mat deri olan kalın kemeri sardı ince beline. Zayıf olsa da hafif kaslıydı vücudu. Takımı tamamen giydiğinde bir adım geri çekilerek altın sarısı boy aynasından süzdü kendini baştan aşşağıya. Gömleğinin yakalarını da düzelttikten sonra boş kalan ön cebi takıldı gözüne Yoongi'nin.
Üç kişinin bile rahatlıkla sığabileceği geniş yatağının uç kısmına düzgün bir şekilde konulmuş, bordo mendili alıp katlayarak koydu ön cebine.
Bu gün ki baloda gelen her bir misafir ait olduğu krallığın rengini simgeleyen mendilleri taşırdı ön cebinde. Bordoyu severdi Yoongi. İyi ki Daegu'nun simge rengi bu diye düşündü. Böylesine asil bir krallığın rengi tabiki de böyle asil bir renk olmalıydı.
Yine de belli kurallara hala alışamamıştı. Şehrin prensi ve tahtın varisi olduğu halde. Küçüklükten beri kurallar üzerine yaşamış ve bir çok ders almıştı. Ama sevmezdi hayatının kurallara göre çizilmesini. Özgür bir ruha sahipti. Böyle şık ve kalabalık yemeklerden nefret eder. Onun yerine atına atlayıp ormanın derinliklerinde rüzgarla çarpışarak dolaşmayı ve avlanmayı tercih ederdi.
Fakat zorunlu kılıyordu bunları yapmayı taht sevgisi. Özgür ruhuna zıttı fakat tek amacıydı babasının yönettiği bu şehri ileride kendi elleriyle ve kurallarıyla yönetebilmek.
Hep bunun hayalini kurar ve çizerdi bazı şeyleri. Bazı kuralları tamamen kaldırır kendi kurallarını koyduğunda ise eğlenirdi. Beğenmediği şeyler vardı elbet. Babasını da pek sevmezdi. Öyle sıkı bir ilişkileri yoktu fakat hep alttan alırdı ve güler yüzünü asla bozmazdı. İlerisi için gerekliydi bu çünkü.Babasının ona olan güveninden emindi ve bu konuda kendine fazlasıyla güvenirdi. Babasının verdiği görevleri her zaman eksiksiz hatta fazlasını da katarak yerine getirir, yaptığı anlaşmalarda ve savaşlarda hep kazanan taraf olurdu. Güçlüydü. Yıkılmazdı kolay kolay.
Kapı güçsüzce üç kez çalındığında oraya döndürdü vücudunu.
'Girebilirsin.'
Kapı aralığından Namjoon'un bedenini gördüğünde kastığı bedenini gevşetti.
Namjoon soylu bir ailenin çocuğu değildi. Babasının çok sevdiği ve ona küçükken eğitim veren öğretmeninin oğluydu. Saray yakınlarında yaşıyorlardı ve Namjoon ile küçüklükten beri birlikte eğitim alıyorlardı. Namjoon çok daha zekiydi ve Yoongi'ye her zaman yardımcı olmuştu. Olmayan abisi olarak görüyordu Yoongi onu.
'Oh Namjoon sen miydin?'
'Çok şık görünüyorsunuz efendim. Bu gece gelen kızlar sizden gözlerini alamayacaklar.'
'Öncelikle baş başayken bana efendim demeyiniz lütfen sir Namjoon. Ayrıca biliyorsun ki kızlar sikimde bile değil. Hiç kimse umurumda değil. '
Namjoon gamzelerini belli ederek gülümseyip yanına adımladı gözleri kararlı bakan bedenin.Tek elini omzuna atıp konuştu.
' Biliyorum, biliyorum. Kızma hemen. Hatta bu partiden kurtulmak için savaş çıkmasını filan umut ediyorsundur.'
'Beni iyi tanıyorsunuz Sir. Güzel olabilirdi. Eğlenirdik.'
Bir süre güldükten sonra Namjoon ciddi ifadesine dönüp konuştu saygılı bir şekilde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REGNO-Sope
Fanfiction"Karşıma çıksa acımadan soluksuz bırakır, öldürürüm ellerimle.." Dedi Yoongi , ufacık dokunuşuyla paramparça olacağından habersiz bedene. *Regno;İtalyanca krallık anlamına gelmektedir. [sope+taejin]