29. Bölüm
" Köyün tek girişi var. Bir sürpriz beklemedikleri için başka yerden saldırmayacaklardır. Ayrıca birkaç kilometre ötede küçük bir değirmen varmış, gözcü olarak birini oraya yolladım. Bir hareket olduğunda haber verecek."
Hayden, konum analizi yaparken ben de stratejik bir plan kurma derdindeyim. Köylülerle olan anlaşmamızdan bu yana saatler geçmişti ve ben verandalı bir evin önündeki sandalyeye oturmuş saatlerdir etrafıma bakınmaktan başka bir şey yapmıyordum.
Doğru düzgün, kullanacak silahları dahi olmayan ve savaşmak için yetiştirilmemiş bir grup insanla nasıl olur da karşısına çıkanların kalplerini söken bir grup savaşçıya karşı savaşacaktım, bilmiyordum.
Elimizde silahımız olsa da çok bir şey değişmezdi gerçi. Yaşlılar ve çocuklar köyün içindeki küçük kiliseye götürülmüştü. Geriye kalansa bir avuç çiftçi ve şuana kadar bir insana yumruk bile atmamış kadın grubuydu.
Gelenlerin ise hazırlık olacakları kesin olunca, içimdeki endişeyi bir türlü atamıyordum. Bu barbarların sivil halkla alıp veremediği ne vardı, kaç yıllık hayatım boyunca anlayamamıştım. Ya güçleri sadece onlara yetiyordu, yada donanımlı kişilere saldıramayacak kadar korkaklardı, çözebilmiş değildim henüz.
" Tamam Kellan. Nate ne durumda?"
Kellan geriye doğru kısa bir bakış atmıştı.
" Pek iç açıcı sayılmaz ama bir şeyler öğreniyorlar. En azından geldiklerinde köylüler birkaçını halleder diye ümit ediyoruz."
Onu başımla onaylayıp işine dönmesini söylediğimde ne yapabilirim diye düşünmeye devam ettim. Bir şey olmalıydı, başka bir tuzak yada onları sıkıştırabileceğimiz bir plan.
" Majesteleri, biraz konuşabilir miyiz?"
Daldığım derin düşüncelerden, otuzlu yaşlarda gibi duran bir kadının bana seslenmesiyle sıyrılmıştım. Düşüncelerimle boğuşurken her nasıl olduysa sandalyede aşağıya doğru kaymış olmalıydım, bir süre daha kendime gelemesem, büyük ihtimal yeri boylardım gibi duruyordu.
Sandalyenin kollarına tutunup, düzgün bir şekilde oturduğumda ona elimle karşımdaki boş yeri gösterdim oturması için. Tereddütlü bir şekilde karşıma oturan kadının hali o kadar kötü duruyordu ki, ona güven vermek için gülümserken bulmuştum kendimi.
Benim görevim buydu, halkımı tehlikelerden korumak, onların can ve mal varlıklarını güvence altına almak. Hatta onları bu sayede mutlu etmek de benim görevimdi.
" Sorun nedir, rahat olabilirsin. " dedim o yüzden hemen ardından sevecen bir şekilde.
" Majesteleri, biz-biz çok az kişiyiz bunun farkındayız. Üstelik gelecek olanlar da bizden daha tecrübeli ve de kalabalıklar. Biz düşündük ki, yani köyün kadınları olarak düşündük ki, bize de birkaç şey gösterseniz... En azından bir işe yaramış oluruz. "
----------------------------------------------------------------------------------
"Şimdi beni dikkatlice dinlesin herkes." diye bağırdım ortaya doğru. On on beş kişilik bir gruba, kendilerini korumalarına yardımcı olmak için birkaç hareket göstermeye ikna edilmiştim. Gerçi bu çok da zor olmamıştı çünkü kendimi onların yerine koyduğumda, asla arkada kalamayacağımı biliyordum.
"Sizden kusursuz hareketler beklemiyorum. Ya da mükemmel bir şekilde kılıç kullanmanızı... Sizden istediğim tek şey, bir yumruk... Güçlü, şiddetli ve sert bir yumruk... Tek yapmanız gereken şey elinizi bu şekilde yumup, ardından tüm gücünüzü kullanarak bir insanı sendeletecek kadar iyi bir yumruk atmak. Karşınızdaki sizden böyle bir hamle beklemediği için bu size istenilen fırsatı ve boşluğu yaratacaktır, bu sayede de kaçmanız için yeterli süreye sahip olacaksınız. Yada başka bir hamle yapmak için... "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELDAR'IN VARİSİ- II
Ficción históricaOthrellion'da başlayan hikayenin Neméth'de hayat bulmasına tanık olmaya hazır mısınız?