Hi, my sunshines! Dayanamadım, hemen gerisini de yayınlayayım dedim, ne de insanflı bir yazarım da kıymetimi bilmiyorsunuz vallahi. Siz daha bana acımasız deyip durun.. :)
Not: Gülsümcüm, beklediğine paralel olan bu bölümü sana ithaf ediyorum. Sonunda mutlu olmuşsundur inşallah :))
29. Bölüm 2. Kısım
“Merak etme, destek kuvvet bir güne kalmaz burada olur. Size bir şey olmasına izin vermeyeceğim.”
Küçük kilisede toplanmış, Neméth’ten gelecek birliği bekliyorduk. İlk grubun yola çıkmasının üzerinden iki gün geçmişti ve köylüler de o sırada ölen akrabalarını köyün dışındaki mezarlığa gömmek için çabuk toparlanmışlardı. Onlar için küçük bir seremoni düzenlemiştik, krallıklarını korumak uğruna canlarından olmuş sayılırlardı ve bu küçük lütfu sonuna kadar hak etmişlerdi.
Kimsenin ölmemiş olmasını isterdim ama bu zamana kadar katıldığım savaşlarda o kadar çok ölümle karşılaşmıştım ki tuhaf bir şekilde buna bağışıklık kazandığımı düşünmeye başlamak üzereydim.
“O-onlar? Geri ge-gelmeden git-tmiş olur muyuz?”
Karşımda titreyerek ve korkarak konuşan kızın elini güven vermek istercesine sıktım. Bu kız, yani Marry, o gün, bir şerefsiz tarafından tacize uğramaktan son anda kurtulan, daha 18 yaşına bile girmemiş gencecik bir kızdı. Aradan geçen iki günde, onunla aramda ilginç bir bağ oluşmuştu.
Kırmızının koyu bir tonu olan saçlarına rağmen bir hayli masum ve savunmasız duruyordu. Oldukça kötü günler yaşadığı da belli oluyordu. Ayrıca kaderin bir oyunuymuşçasına, onun kaçan demircinin yeğeni olduğunu da bu sayede öğrenmiştim. Marry’nin babası, çatışmada ölenlerin arasındaydı ve kız artık iyice savunmasız ve yalnız kalmıştı.
Onun bu haline acımamak elde değildi. Daha küçücük bir çocuk sayılırdı ama oldukça berbat şeyler yaşamıştı.
“Tabii ki de hayatım. Bana güven, sözlerimi her zaman tutarım. Seni koruyacağıma söz veriyorum.”
Aslında her zaman değil…
İç sesim Marry ile olan konuşmamın arasına girdiğinde susmak zorunda kaldım.
Liam’a üç günde döneceğim demiştim ama bu sözümü tutmuş değildim. Ne kadar öfkeli ve kızgın olduğunu düşünmek bile istemiyordum.
Ama ne yapabilirdim ki? Bu zavallı insanları bir başlarına bırakıp, Neméth’e geri mi dönseydim hiçbir şey olmamış gibi? Onlara yardım etmem kaçınılmazdı yoksa bir sürü kişinin katili olacaktım.Bunları ve Liam’ı kafamdan atmaya çalışarak Marry’ye kolumu dolayarak sarıldım ve ardından ayağa kalktım.
Kellan, kilisenin başında her ihtimale karşı nöbet tutuyordu ve köyün kadınları da yaralı olanlara yardımcı oluyordu. Burası bir revirden farksızdı.
“ Hala benimle kaldığın için pişman olmadın mı?”
Kellan, gözcülük yapmaktan pek de memnun sayılmazdı. O sıcak çatışmaların adamıydı. Böyle sıkıcı, bekleyiş dolu işler ona göre değildi.
“ Eğer bunu bir kez daha sorarsan tekrar düşünmeye başlayacağım Elena. Saat başı aynı soruyu soruyors-“
Kellan’ın sesi, uzaktan gelen gürültülerle anında kesildiğinde, oturduğu yerden de ani bir şekilde fırlamıştı. Ona ayak uydurarak elimi omzuma götürdüm.
Lanet olsun! Yayımı rahatsız ediyor diye çıkarmıştım… Şuan bana bir kılıçtan daha fazla yardımcı olacağı kesindi ama kılıcımla yetinmek zorundaydım çünkü içeri girip bir de yayımı nerede bıraktım diye etrafı arayamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELDAR'IN VARİSİ- II
Ficção HistóricaOthrellion'da başlayan hikayenin Neméth'de hayat bulmasına tanık olmaya hazır mısınız?