21/07/13

325 14 2
                                    

Günaydın!

Bu sabah ilginç bir şekilde erken uyandım, ve bu demek oluyor ki deniz'e erken gidebilirim. Aslında hiç gidesim yok dün akşam ki olanlardan sonra. Sonuçta herif suratıma bile bakmamış ben gidip hiç bir şey olmamış gibi mi konuşacağım? Tabii ki de hayır. Neyse, en iyisi Nutella yemek ve sonra'da üstümu giyinip deniz'e gitmek, ama onu görürsem n'olacak? Amaan, bugün'e kadar ben hiç bir erkeği umursamadım ve bundan sonradan umursamam herhalde de mi? Amaan, neyse.

Kalktım giyindim, Annem tabii ki her zaman ki gibi ağızıma sıçtı. Neden diye düşünuyorsunuz? Ben böyle çikolata, şeker yiyorum ama evde hiç yemek yemiyorum, ne kahvaltı yiyorum, ne de akşam yemeği. Neden yemiyorum onu da bilmiyorum aslında. Işte Annem'de "Kaç gündür doğru düzgün bir şey yemiyorsun, gel poğaça ye, Ablanın getirdiği boyozlarda var gel ye biraz inat etme işte." Biz Izmirli değiliz ama Ablam yani Gül orda yaşıyor boyoz getirmiş bize. Boyoz'u çok severim ben, hatta aşığım bile diyebilirim. Ama içimde öyle bir sıkıntı var ki, Annem beni boyoz'la bile kandıramadı. "Yok anne, Akşam yerim ama bir şeyler." Diyip evden çıktım.

Her zaman ki gibi kullaklığımı taktım ve sahil'e yürümeye başladım. Bu sefer "adı aşk olsun'u" dinlemedim o derce Umut'a kızgındım. Sonuçta çok tanımasam da ayıp yani. Değil mi? Neyse, geldim sahil'e ve bir şezlong aldım ve hemen yattım öyle güneşin altında. Kullaklığım da takılı hiç bir şey umrumda bile değil. Derken karnım gırladı. Ee, acıktım yani. Ama, burdan eve gitmeye çok üşeniyorum be! N'apıcam? Mecbur büfeye gideceğim. Yok lan banane, tutacaksın boğazını Hayal. Off! Dayanamadım! Kalktım büfeye çıktım. Ama, siparişimi Umut'a vermedim. Yanındaki çalışan çocuğa söyledim. Siparişimi Umut'a söylemedim ama o getirdi. "Teşekkürler." Dedim soğuk bir tonla. Gülümsedi bana, ve hala başımda dikiliyordu. Bende hiç bir şey demedim. Karşı masada da bir kız vardı o da yalnız oturuyordu. "Sen nerde yaşıyordun? Almanya değil mi? Ama ingilzce biliyorsun?" Diye sordu.

"Evet." Dedim, gülümsemedim bile.

"Konuşabilir misin peki şimdi? Mesela Ismini söyle, sevdiğin bişeyi söyle." Dedi.

Bunun başımdan gideceği yok, en iyisi iki üç cümle bir şey söyle kurtul.

"My name is Hayal and I'm 15 years old. I love music--" Derken sözümü kesti.

"Ne güzel konuşuyorsun öyle, aksan'ın süper."

"Sağol" dedim.

Tam cesaretimi topladım, ve sormaya hazırlamıştım kendimi "dün akşam niye bir merhaba bile demedin geldiğimde?" diye soracaktım ama, O karşı masadaki kıza "Bu var ya ingilzceyi anadili gibi konuşuyor." dedi. Ne var ki bunda? Abartılacak bir şey değildi yani. Kızda "Olabilir." Dedi, anlaşılan modern ve öyle abartan tiki kızlardan değildi. ŞÜKÜR! Neyse, ben tostumu yemeye devam ettim. Derken bir baktım o kız geldi yanıma, elinde de tavla. "Tavla biliyormusun?" Dedi.

"Evet biliyorum" Dedim.

"O zaman oynayalım." Dedi, ve Tavla oynamaya başladık.

"Bu arada ben Canan." Dedi kız bana.

"Bende Hayal." Dedim.

"Memnun oldum." Dedi kız, bende doğal olarak "Bende." Dedim. "Ben olmadım'" Diyecek halim yok de mi?

Iyi bir kıza benziyordu ya valla, sevdim hemen Canan'ı.

"Oley! Ben kazandım, hani biliyordun Tavla oynamayı? Nasıl bilme bu?" Dedi bana Canan gülerek.

Bende güldüm. Dün akşamdan beri beni güldüren bir şey oldu sonunda.

"Ya biliyorum, ama uzun zamandır oynamıyorum."

RaslantıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin