🎵 Walk Through the Fire - Zayde Wølf, Ruelle 🎵18. Bölüm
Hatırlamak lanettir derdi eskiler, muhtemelen hatırlayamamanın daha büyük bir lanet olduğunu bilmediklerinden. Beni ben yapan tüm sevinçlerimi ve gözyaşlarımı hatırlamak isterdim kendim olarak kalabilmek için. Şimdi kim olduğumdan bile emin değildim. Gerçekleri öğrenene kadar çocukluğunu hatırlayamayan bir travma mağduru olduğumu zannediyordum, Arın'ın bahsettiği sahte anılarım bile yoktu, çocukluğum kocaman bir boşluktan ibaretti ve kafam karışıktı. Babam beni yalnızca komut alan bir asker yapmış olsaydı bunca yıl öfke nöbetleri geçirmez ve onun sözünden çıkmazdım fakat bunların hiçbirini yapmamıştım. O halde bana tam olarak ne yapmak istemişti?
Önümdeki deftere baktım. Hatırladığım şeyleri yazmamı istemişlerdi benden, ben de söylediklerini daha kapsamlı bir şekilde yapmış ve ilaçları kullanmayı bıraktıktan sonra hatırladıklarımı yazmaya başlamıştım. Hatırladığım her şey araştırma merkezi, annemin bulanık silueti ve Arın'ın bana izlettiği videodan ibaretti. Üzerimde deney yapılmadan önce acı çeken bir çocuk gördüğümü, korkup morga saklandığımı ve sonra beni bulup sorular sorduklarını hatırlıyordum. Deney kısmı en korkunç olanıydı, bir çocuğun bütün çaresizliği tüm çıplaklığıyla zihnimdeydi hala. O çocuk bendim.
Defteri kapatıp ayağa kalktım ve odanın içinde biraz turladım. O kadar küçüktü ki birkaç ufak adımda odanın diğer ucuna varıyordum.
Odaya geldikten kısa bir süre sonra Arın gelmiş ve kapıma bir kilit takmıştı. Ona güvende hissetmediğimi söylediğim için yapmıştu bunu ve bu hareketi ona bir kez daha güven duymama neden olmuştu. "Anahtar yalnızca sende ve bende olacak, acil bir durum olursa gireceğimi şimdiden söylüyorum ki kafama bir şeyler fırlatma. İçerideyken kapıyı kilitleyebilirsin ama kendini kötü hissettiğinde bunu yapma." demişti. O odadan giderken peşinden öylece bakakalmıştım, ona alışıyordum ve bu alışkanlık beni ürkütüyordu. Sonra deftere bir şeyler yazmıştım. Saat kaçtı bilmiyordum, burada saatin bir önemi var mı onu bile bilmiyordum. Küçücük bir dört duvarın arasına sıkışmıştım ve yapabileceğim hiçbir şey yoktu.
Öylece burada durmak ve zaman öldürmek istemiyordum, üstelik hiçbir şey yapmadan dururken zaman bile ölmüyordu. Ani bir kararla hırkamı üzerime geçirdim ve kilidi açıp odadan dışarı çıktım. Odamda kalmamı söylediklerini biliyordum ama canım sıkıldığında insanların sözleri pek umurumda olmazdı.
Koridorlar boştu, tahminlerime ve geçen zamana göre şu an uyuduklarını düşünüyordum ancak burada işlerin nasıl işlediğini bilmediğim için kesin bir sonuca varmak zordu. Gece ve gündüz kavramları olmadan işleri kendi düzenlerine göre yürütüyor da olabilirlerdi. Sahi, burada yalnızca deney mağdurlarını mı iyileştiriyorlardı yoksa başka şeyler de yapıyorlar mıydı? Kendimden başka hasta görmediğim gibi, Martina ve Eliot'tan başka doktor ya da tıbbi personel de görmemiştim henüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ULUM: Son Nefes
Science FictionDünya'nın son savaşını vermesinin üzerinden yıllar geçmiş, köklü ve yıkılmaz medeniyetler tarihin tozlu sayfalarına karışmıştı. Artık yeni bir dünya düzeni vardı ve bu düzenin en güçlüsü ULUM'du. Başkentleri sahte bir gökyüzünün altına inşa edilmiş...