Dünya'nın son savaşını vermesinin üzerinden yıllar geçmiş, köklü ve yıkılmaz medeniyetler tarihin tozlu sayfalarına karışmıştı. Artık yeni bir dünya düzeni vardı ve bu düzenin en güçlüsü ULUM'du. Başkentleri sahte bir gökyüzünün altına inşa edilmiş...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
♩The Blue Stones- Black Holes♩
3. Bölüm
Cam bir duvarın ardından sedyede yatan yaşlı adama bakıyordum. Üzerine yattığı sedyede küçücük kalmış ve bedenindeki kemikler rahatsız edici bir şekilde belirginleşmişti. Vücuduna bağlanan ekipmanlar yaşam fonksiyonlarını makinelere iletirken o her şeyden habersiz bir şekilde uyuyordu. Beyin dalgalarının dengesizliğinden zihninin uyanık olduğunu ve onu epey yorduğunu anlayabiliyordum; benim zihnim de beni yoruyordu.
"Hastamız 52 yaşında, erkek ve kronik birkaç rahatsızlığı var," dedi bölüm sorumlumuz bizlere dönerek. Yaşından çok daha yaşlı görünüyordu, kısa bir şaşkınlık yaşamıştım bu yüzden. "KOAH yüzünden akciğeri bitik hâlde, hepiniz bunun nedenini biliyorsunuz zaten." Hava kirliliği. Eğer bu çağda doğduysanız ve şanslılardan değilseniz solunum yolu hastalıklarına yakalanmamanız pek mümkün değildi. KOAH, astım, bronşit vb. birçok hastalık oldukça yaygındı. "Aynı zamanda çalıştığı fabrikada ağır kimyasallara maruz kalmış, solunum ve sindirim sistemi bu yüzden çok zarar görmüş. Anlayacağınız durumu oldukça kritik ve çok vakti yok, üstelik yaralanması da kalan vaktini epey kısaltmış diyebiliriz."
"Herhangi bir koruyucu önlem yok mu fabrikalarda?" diye sordu stajyerlerden erkek olanı. Bu benim de aklıma gelmişti ancak sorma gereği duymamıştım çünkü adam bu hâle geldiyse herhangi bir önlem yok demekti. Burada kullandığımız birçok şey Larv fabrikalarında üretiliyordu. Bunun oradaki insanlara iş imkanı sağladığını söylüyordu yönetim ancak kimse çıkıp hangi şartlarda çalıştıklarını anlatmamıştı bugüne kadar. Biz de sorgulamamıştık. "Ne yazık ki Larv'ın şartları pek iyi değil çocuklar. Buradaki imkanlar orada olmadığı gibi, insanların yaşam şartları da buranın çok altında. Size bu hastayı gösterme nedenimiz tam olarak bu; neyle karşılacağınızı görmeniz. Orada bundan çok daha kötü şeyler göreceksiniz."
Bu beni vazgeçirmek yerine daha çok hırslandırıyordu. Gözümle görmeli ve dokunabildiğim kadar hayata dokunmalıydım. Yardım ettiğim bir insan bile boğazıma oturan vicdan yükünü azaltırdı belki. Belki de başıboş bir yaprak gibi savrulduğum hayat yolunda kendime bir amaç bulur ve varlığıma anlam katabilirdim.
Sorumlumuz gün sonunda Larv'a gidecek ekibin bir toplantı yapacağını ve detayları öğreneceğimizi söyleyip bizi bölümlerimize gönderdiğinde içim kıpır kıpırdı ve belli etmemek için büyük bir çaba gösteriyordum. Gideceğimiz tarih belli olacaktı, hayatımda ilk kez Mithra sınırlarından çıkıp başka bir dünya görecek ve orada iki hafta boyunca başkanınkızı olarak değil bir doktor adayı olarak yaşayacaktım. Üstüme yapışan sıfatlar ve o sıfatlar yüzünden başka biri gibi davrandığım günlere iki haftalık bir ara verecektim. Her şey hayal gibiydi ve bir aksilik çıkacak diye ödüm kopuyordu.