Güneş batalı çok olmamıştı.
Gecenin karanlığı yavaş yavaş yerini alırken,
gözlerini kapatıp bu dünyaya neden geldiğini sorguladı.İçinden hissuzliğin tonları yankılanıyordu. Kendine ve çevresindekilere. Yaşamak istemiyorken neden hala nefes alıp verdiğini düşünmeye başladı yine.
İçindeki öfke önce kendine başladı sonra sevdiğini söyleyen ama külliyen yalan olduğunu bildiği insanlaraydı.
Evet ayaktaydı sağlam bir bedene ve hala sağlıklı nefes alıp veriyordu. İşkence gibi gelen bu nefesler çok ağır geliyordu artık. Yüreği birilerini sevdi ama çok geçmeden kaybetti.
Yine uslanmadı kaybettiğinin yerine birini daha koydu onun da sonu ilki gibi oldu.
Zihninde dolaşan
"Kimi neyi sevdiysem kaybettim" cümlesi hep yankılanıyordu.Hiç bırakmadı yakasını yalnızlık. Tutunduğu dallar kırılırken birer birer hep seyirci kaldı.
Oysa gidenler bitenler kendisinden gittiler ve giderken bitirdiler onu. Yoruluyordu artık ayakta durmaktan. Dışarıya mutluluk pozu verip arkada ağlayip ağlayıp sonra onları gizlemekten.
Saklıyordu işte yine çöken akşamın zifiriğine herşeyini. Ruhunu yitirdiği gibi bedeninin de ne zaman biteceğini merak ediyordu.Çünkü boş bir kalıbı taşımaktan bıkmıştı. Biran önce tamamiyle bitmek istiyordu.Göğsünü sıkıştıran bu nefeslerin artık acı vermenin yerine durmasını istiyordu. İstediği hiç bir şeyin olmadığını varsayınca çaresizce yine susmayı ve beklemeyi tercih etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UZAKLARDA BİR YER
PoetryEnse kökünden başlayıp vücudunun tamamını ele geçiren sinirlerin omuriliğe atılan bir darbenin felç etmesi gibiydi, kulaklarınında çınlanan sözcükler. Solukları yavaşlarken, duyduğu üç kelimede takılmıştı. " Başınız Sağ Olsun." Bir ülke değil, kocam...