Ziyaretçi Kabul Salonu, Saat 14.37Sarayın aralık duran, altından yapılma sarmaşıklarla kaplı siyah-beyaz kapısının önündeki uğultu bir türlü kesilmek bilmiyordu. Kapının önünde nöbet tutan askerlerin sayısı, dışardaki meraklı bakışları ve her yere uzanmaya çalışan elleri daha iyi engelleyebilmek için arttırılmıştı. General Jongho da aralarındaydı.
İnsanların sağa sola sallanan kafalarından ve havaya kaldırdıkları kollarından pek bir şey gözükmese de, ziyaretçi kabul salonundaki gergin atmosfer hissediliyordu. Daha önce böylesine bir gerginlik yaşanmamıştı.
11. Choi Kralı, her daim halkına ve çalışanlarına karşı nazik ve adaletli birisi olmuştu. Onları korur ve gözetirdi. Bu yüzden kimse korkmazdı Kral'dan.
Fakat artık biricik kralları burada değildi. Artık o tahtta oturan, geçici bir süreliğine de olsa altından tacı takan kişi, halkın 'canavar' olarak adlandırdığı acımasız prensten bir başkası değildi ne yazık ki.
Neden Prens San'a böyle dendiğini bilmeyen tek kişiler henüz yeni doğmuş bebeklerdi. Gerçi yıllar sonra büyüdüklerinde onlar da anlayacaklardı neden böylesine rahatsız edici bir lakabın dıştan normal gözüken bir prense verildiğini.
Kalabalığın arasındaki titrek dudaklar, "Bunu yapmak zorunda mıyız?" diye soruyorlardı birbirlerine. "Onu görmek istemiyorum. Gözlerine bile bakamıyorum."
"Ben onunla aynı odada olmak bile istemiyorum. Ya beni de gözü tutmaz ve ölümden bile daha beter bir işkenceye maruz bırakırsa?"
"Onun tatlı ve nazik 11. Choi Kral'ının oğlu olduğuna inanmak çok güç... O gerçekten de insan değil."
Bunun gibi daha birçok korku ve endişe dolu cümleler kalabalığın uğultusu arasında gücünü yitirip yok oluyordu. Fakat görevi icabı bir yaprağın ince hışırtısını bile duyabilecek niteliğe gelmiş General Jongho'nun kulağından hiçbir şey kaçmamıştı.
Kılıfında asılı duran metal kılıcını hiç düşünmeden taş zemine sapladığında, ortaya çıkan o keskin kılıç sesi bir anda bütün uğultuyu tuzla buz etti. "Prensiniz hakkında böyle konuşmaya nasıl cürret edersiniz?" dedi Jongho. Bağırmıyordu ama ses tonu yüksekti.
Kalabalığın çoğunluğu sesini kesip çekingence bakışlarını yere indirse de bulundukları durumdan memnun olmadıklarını belirtmekten çekinmeyen birkaç kişi, "Ne? Yalan mı söylüyoruz? Tahta geçmesi gereken en son kişi oydu. Bunu siz de biliyor olmalısınız General Jongho!" diye karşılık verdiler.
Jongho yüzündeki düz ifadeyi koruyordu. "Kendinize gelin ve şimdiki yöneticiniz olan prensin size böylesine bir hak bahşettiği gerçeği için şükredin. Eğer istese tacı taktığı ilk günden itibaren kendisini yormazdı."
Choi Krallığı'nda her salı günü, krallığın her kesiminden insanların gelip ihtiyaçlarını ve sorunlarını Kral'ın önünde belirtip yardım talebinde bulunabileceği özel bir görüşme etkinliği yapılırdı. Şansa Kral'ın yolculuğa çıktığı ve tahtın San'a bırakıldığı günden sonraki gün, salıya denk gelmişti. Jongho'nun sözünü ettiği hak da buydu işte. Fakat halktakiler bunu bir haktan çok ceza olarak görüyordu.
Haksız da sayılmazlardı.
Uzun sakallı bir adam, "Siz güçlü bir askersiniz!" diyerek öne atıldı. Neredeyse Jongho'nun göğsüne çarpıyordu. "Ama akılsızsınız. Önünüzde yaşanacak vahşeti gördüğünüzde de mi böyle kulaklarınızı tıkayacaksınız? İçinizde biraz bile bizi anlayacak kadar merhamet yok mu?"
Ağırından bir eleştiri almak birçok insanı sinirden küplere bindirmeye yeterdi ama Jongho bu tarz insanlardan değildi. Ordu generali ve Kral'ın en güvendiği hizmetlisi olarak sadece Kral ve ailesine yönelik hakaretleri affetmezdi. Bakışlar kendine döndüğündeyse bunu umursamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kingdom Diary // WooSan
Fanfiction11. Choi kralının sefere çıkmak üzere ülkesinden ayrılmasının ardından taht, sınırlı bir süreliğine en acımasız prense yani San'a bırakılmıştı. Wooyoung ise ekmeğinin peşinde koşan sıradan bir köylüydü ve kim Kral kim değil, önemsemiyordu. Not : Bu...