Balo Salonu, Saat 19.15Geniş odada hala üstlerden atılması imkansız bir terör eserken, bir süre öncesine kadar çıkan yangının arasındaki çığlıklar kaybolmuştu. İnsanların çoğunluğu General'in yardımıyla bahçeye açılan geniş kapıdan çıkmış ve güvenli bir yere götürülmüştü. Fakat hala yabancı kollarda esir alınmış Prens Mingi için endişelenenler vardı ve salonu terk etmeyi ısrarla reddediyorlardı.
Etrafta can güvenliği tehlikede olan kişilerin bulunması saray muhafızlarının ve diğer çalışanların prenslerini kurtarmak için harekete geçmelerine engel oluyordu. Ne vardı ki daha fazla geç kalmak kötü sonuçlar getirecekti.
Az önce bir planının olduğunu ve ona uyulması gerektiğini söyleyen Wooyoung, dakikalar içinde planın karmaşık olmasını umursamayarak aklındakileri San'a anlatmıştı. "Yıllar beni değiştirdiği için çete üyeleri tarafından henüz fark edilmedim. Eğer elimize yüzümüze bulaştırmazsak hepsinden kurtulabiliriz." demişti.
Normalde sadelikten uzak ve alelacele anlatıldığı için normal bir insanın anlaması çok zor kelimeler tek tek San'ın aklında canlanıyordu. Her şeyi anlamıştı, ayrıntısına kadar. Ama bu sinirlenmeyeceği anlamına gelmiyordu.
"Delirdin mi sen?!" Kaşlarını çatan San için şimdiye kadar duyduğu en tehlikeli plandı bu. "Hiçbir emniyeti olmayan bir planla bana gelip bir de plana harfi harfine uymamı mı bekliyorsun?! Eğer bunu yaparsak Mingi ölebilir!"
"Değerli kardeşinizin ölmesine izin verir miyim sanıyorsunuz? Tehlikeye girmezsek her şey daha kötü olacak."
"Bir süredir neden bu kadar rahat konuştuğunu merak ediyordum." dedi San. Gözleri fokurdayan kaynar su gibiydi. "Bu şerefsizleri tanıdığını zaten söylemiştin ama olay tanımaktan fazlası. Haklıyım, değil mi? Şekilden şekle giren yüzünü başka bir şey açıklayamaz."
Genç hırsız yutkundu ve gözlerini kaçırdı. Bu konunun açılmasının ne yeri ne de zamanıydı. Sadece Kraliçe'nin izini sürmek için sızdığı bir çete hakkında çok fazla konuşmak istemiyordu, hele ki şimdi. "Bakın prensim... Aklınızdaki şüpheleri anlayabiliyorum ama lanet olsun, bunu tartışmanın sırası mı şimdi?!"
Wooyoung ve San henüz yürürlülüğe koymadıkları plan hakkında kavga ederken balo salonundaki gözlerin çoğu az önce resmen Jeong Krallığı'nın son üyesi olduğunu itiraf eden Yunho'daydı. Mingi de dahil herkes dilini yutmuştu.
Çetenin başındaki yaşlı adam her ne kadar Yunho'nun en az Mingi kadar, hatta ondan bir tık daha değerli olduğunu ve onu da kaçırmanın mantıklı olabileceğini düşünse de küçük prensi tutan kolunu biraz olsun gevşetmemişti. Arkasındaki adamları pis pis sırıtmaya devam ediyor, atmosfer gittikçe iğrençleşiyordu.
"San ve Wooyoung bir şeyler konuşuyor gibi gözüküyor." dedi Yeosang. Bir eliyle Jongho'nun takım elbisesinin kolunu sıkıyordu, fena korkmuştu. "Bir planları vardır mıdır sizce General? Mingi için çok endişeleniyorum. Ah, benim zavallı kardeşim..."
"Endişelenecek bir şey yok. Babanızın tahtı Prens San'a boşuna bırakmadığını düşünüyorum. Mutlaka en küçük kardeşinizi kurtaracaktır." Jongho sözlerini bitirdiğinde uzak bir noktadaki kavga ettiklerine emin olduğu ikiliye baktı ve Yeosang'a fark ettirmeden iç çekti. Sarf ettiği sözlerin boşa gitmemesini umuyordu.
Artık zamanı gelmişti, ya San Wooyoung'un planına uyup önemli noktaları ona bırakmayı kabul edecekti ya da planı hiçe sayıp başka bir şey düşünecek ve en kötü ihtimalle öne atılacaktı.
San öfkeli bir nefes bıraktı. "Tamam, kahretsin ama tamam." dedi. Wooyoung'un planına uyacaktı. Her ne kadar istemese de plan üstünde düşündüğünde, tehlikenin yanında başarı oranının da yüksek olduğunu anlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kingdom Diary // WooSan
Fanfiction11. Choi kralının sefere çıkmak üzere ülkesinden ayrılmasının ardından taht, sınırlı bir süreliğine en acımasız prense yani San'a bırakılmıştı. Wooyoung ise ekmeğinin peşinde koşan sıradan bir köylüydü ve kim Kral kim değil, önemsemiyordu. Not : Bu...