Choi Krallığı Toprakları, Saat 12.00Prens San'ın sahte bir kimliğe bürünerek öncülük etmeyi başardığı Min ordusunun büyük bir kısmı, öğle güneşinin altında İkiz Kuleler'e doğru yol almaktaydı. Zırhlarının içinde pişmiş ve bunalmış düşman askerleri atlarını zorlukla sürüyordu. Neredeyse iki gündür süren bu savaşın bir an önce bitmesini iki taraf da deliler gibi arzuluyordu.
'Az kaldı, başaracağız.' diye düşündü San, yanından ilerlemeye çalışan Min askerlerine kendisinin aslında düşmanları olduğunu belli etmemeye çalışarak. İkiz Kuleler'in çevresindeki çıkıntılarla dolu o yola gelmişlerdi. Devasa duvarlara yaklaşmalarına çok az kalmıştı. Yakınına gelindiğinde bile ölü ruh kokan İkiz Kuleler'in birazdan olacaklara etkisi çok büyüktü.
San, zorlukla alınan nefeslerin ve sıcaktan dolayı çekilen içlerin arasında atını durdurup arkasını dönerek bu zamana dek kendisini takip etmiş askerlere baktı. Nasıl bu kadar aptal olup da kimin nesi olduğunu sorgulamadıkları birini takip ettiklerini anlamıyordu. Bu yüzden onların ölmeyi yeteri kadar hak ettiklerini düşünüyordu. Bir anda hareket etmeyi durdurmasının nedenini merak ettiklerinden emin olduğu için dudaklarını araladı. "Buraya kadar çok iyi dayanıp büyük bir sabır gösterdiniz. O yüzden öncelikle hepinizi tebrik etmek istiyorum."
Bunun kazanacaklarını düşündükleri galibiyete dair bir ipucu olduğuna kanıp sevinen Min askerleri, aynı anda sevindiklerini belli eden sesler çıkarmaya başladılar. San bütün bunlara burun kıvırdı. İnsanları birer kuklaymışçasına kesip biçen bu insanların sevinmeye hakkı olduğunu sanmıyor, her geçen saniye onlardan iğreniyordu. Zaten bir süredir bastırdığı canavar öfkesi ortanca prensin sabrını yeteri kadar zorlarken bir de gördüğü aptal gülüşler sinirlenmesine yol açıyordu.
Şanslıydı ki bu berbat görüntüyü bir daha görmek zorunda kalmayacaktı.
Kendini gülümsemeye zorlayarak konuşmaya devam etti San. "Ben de sizin gibi çok kişi katlettim. Belki de bu yüzden sizi kötüleme lüksüm yok çünkü bir zamanlar birbirimize çok benziyorduk. Fakat sorun şu ki, ben artık değiştim. Hiçbir ortak noktamız kalmadı." Min askerleri homurdanmaya, yorgunluklarını silerek bir şeylerden şüphelenmeye başladı. Bu San'ı güldürdü. "Madem sona geldik, her şeyi anlatayım aptallar. Sizi kandırdım, evet, bir Choili sizi oyuna getirdi! Hepiniz burada öleceksiniz fakat ben yaşayacağım ve siz ölürken tek tek gözlerinizin içine bakıp öbür tarafı boylamadan önce gördüğünüz son kişinin ben olduğuma emin olacağım."
Bardağı taşıran son damla damladığında herkes sinirli bir şekilde San'ın üstüne yürümeye başladı. San ise ifadesiz bir yüz takınarak elini havaya kaldırdı. Bu İkiz Kuleler'e konuşlandırılmış okçu ve fırlatıcı askerlere ateş emrini vermek için kararlaştırdığı işaretti.
Çok geçmeden San'ın işareti varması gereken yere ulaştı ve İkiz Kuleler parlak beyaz noktalarla dolup taştı. Minicik pencerelerin arkasına saklanmış yüzlerce asker, prensin emrini bekletmeden ortaya çıktı. Saniyeler içinde gökyüzü kayalar ve oklardan oluşan bir yağmurla aşağıdakilerin kafasına akın etmeye başladı. Kısa bir süreliğine oluşan sessizlik yerini çığlıklara ve bağırmalara bıraktığında San yerinden bir adım bile oynamamıştı.
Her ne kadar ölmeyeceğini ve yaşayacağını söylemiş olsa da bunun hiçbir kesinliği olmadığını biliyordu San. Üstündeki zırh düşmanına aitti, okçuların en ufak bir dikkat dağınıklığında hızlıca ölebilirdi. Ayrıca kaçabileceği hiçbir yer yoktu, kendini de düşmanlarıyla birlikte çıkmaz bir yola sürüklemişti.
Ölüm kelimesi bir an için ortanca prensin gözünde büyüdü ve onun için her şeyin sonu anlamına gelen bu kelime göğsünü ağırlaştırdı. Toplantı odasında savaşa dair yaptığı planlarını ve Wooyoung'un onca yakarmasına rağmen kendini tehlikenin merkezine koymakta kesin ve net olduğunu belirttiği anı anımsadı. Wooyoung hiçbir zaman San'ın kendisini bu kadar büyük bir tehlikeye atmasını istememişti fakat tek çare bu olunca elden bir şey gelmemişti. İstemeyerek de olsa San, olası bir ölüme kurban edilmesi için seçilmiş kişiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kingdom Diary // WooSan
Fanfiction11. Choi kralının sefere çıkmak üzere ülkesinden ayrılmasının ardından taht, sınırlı bir süreliğine en acımasız prense yani San'a bırakılmıştı. Wooyoung ise ekmeğinin peşinde koşan sıradan bir köylüydü ve kim Kral kim değil, önemsemiyordu. Not : Bu...