Balo Salonu, Saat 18.00İyilerin, kötülerin ve ışıkla karanlığın arasında kalmış kişilerin, kısacası herkesin beklediği o gün gelmişti. Choi Kralı'nın en küçük oğlu Prens Mingi'nin doğum günüydü bugün.
Kapıları halka sonuna kadar açılmış sarayın parlaklığı ve atmosferindeki kıvılcımlar önceki yıllarla kıyaslanamazdı. Her yer o kadar özenle süslenmişti ki en ufak ayrıntıya bile dikkat edildiği ilk bakışta anlaşılabiliyordu.
Masalar arasında kıpırdanan kalabalığın arasından usulca ilerleyen klasik müziğin sesi, vazolardaki çiçeklerin rahatlatıcı kokusuna karışmıştı. Devasa salonun kendisi gibi büyük pencerelerinden sızan güneş ışığının da yardımıyla tavandaki zarif lambanın cam taşları etrafta desenler oluşturuyordu.
Asıl parti henüz başlamamış olsa da şimdiden insanlar keyif alıyor gibiydi. En çok da koluna Yunho'yu takmış Mingi keyiften yerinde duramıyordu. Öyle ki sevincinden dolayı bir süredir Yunho'nun yorulmuş olabileceğini bile düşünmemişti.
"Her şeyle ben ilgilendiğim için en azından pastamın gizli olmasını istedim." dedi Mingi, bir süredir aralıksız konuştuğu için önce nefes alıp ardından pastanın sergileneceği üstü boş masaya bakarken. "Acaba Hongjoong bana nasıl bir şey yaptı? Wooyoung da ona yardım ettiği için eminim harika iş çıkarmışlardır!"
Oradan oraya koşuşturup zorunda olmamasına rağmen gelen misafirleri karşılamış olmak Yunho'yu yorduğundan, "Evet..." diye kısa bir cevap vermişti. Bazen küçük prensin bu kadar enerjiyi nereden bulduğunu anlayamıyordu.
Gerçi ona ayak uydurmayı sevmiyor değildi. İlk başta saraya gelmenin iyi bir fikir olmadığını düşünse de burada hem iyi vakit geçirmiş hem de bir süredir görüşemediği Wooyoung'u görme fırsatı olmuştu. Bütün bu iyi olaylar göze alındığında bugünkü yorgunluğu hafif gelirdi.
Pastasının nasıl olacağını düşünürken hayallere dalan Mingi, değişen ve daha da romantik bir hava yaratan müzikle etrafında döndü ve tam Yunho'yla göz göze geldiği sırada onu belinden çekip kendine yaklaştırarak sırıttı. "Pastam hazır olana dek benimle dans etmez misin Yunho?"
"E-Efendim..?" Bir anda Mingi'yle yakınlaşmak genç terzinin kalbini hızlandırırken yanaklarına pompalanan kanın oluşturduğu kelebekleri hissedebiliyordu Yunho. Pekala birçok kez Mingi tarafından hazırlıksız yakalanmıştı ama bir türlü alışamıyor ve panik oluyordu.
Sorusuna sözel bir karşılık gelmemesine rağmen Mingi kendini geri çekmeyip dans için boş bırakılmış alana ilerledi. Çok geçmeden Yunho'nun elleri genç prensin omuzlarında yerini almıştı.
'Bu utanç verici...' diye düşündü Yunho. Mingi'yle dans etmesi ve belinden tutulan kişi olmanın garip hissettirmesi yüzünden utanmıyordu sadece. Bir de kendisini öldürecekmiş gibi bakan büyük bir insan topluluğu vardı çevresinde.
Kıskanç bakışların nedeni Mingi'nin halk arasında ne kadar popüler olduğu göz önüne alınırsa çabucak bulunuyordu. Büyük ihtimal balodaki herkes doğum günü prensiyle dans etmek istiyor ve kim olduğunu bile bilmedikleri birinin biricik prensleriyle dans edişini kaldıramıyorlardı.
Ölümcül bakışlara gergin bir gülümsemeyle karşılık veren Yunho bir süre insanlarla yüz yüze gelmemeye ve anın büyüsüne karışmaya karar vererek, gülümseyen Mingi'ye baktı ve usulca tebessüm etti.
Dans eden ikiliyi bir süredir duvar kenarından izleyen Yeosang, yüzünde her zaman taşıdığı o nazik gülümsemeyi bir kenara bırakmış ve düşüncelere dalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kingdom Diary // WooSan
Fanfiction11. Choi kralının sefere çıkmak üzere ülkesinden ayrılmasının ardından taht, sınırlı bir süreliğine en acımasız prense yani San'a bırakılmıştı. Wooyoung ise ekmeğinin peşinde koşan sıradan bir köylüydü ve kim Kral kim değil, önemsemiyordu. Not : Bu...