26 ~ Kraliçe

834 138 106
                                    


???, Saat 09.30

Gecenin ortalarında yaşanan ve sonu kanla biten olayın üstü, kum zemindeki kayaları ve ağaçları görünür kılmaya başlamış güneşin ışıklarıyla örtülüyor gibiydi. Hem korkunç bir halde bırakılan cesetten uzaklaşılmış hem de sadece kumdan oluşan o uçsuz bucaksız yolun sonuna yaklaşılmıştı.

San bütün bir geceyi gözlerini dört açarak ve tetikte olarak geçirmişti. Uzun bir zaman sonra tekrardan ellerini kana bulamak kalbini bir miktar rahatsız ettiğinden mi yoksa Wooyoung'un tepkisinin ne olacağına dair şüphelerinden mi bu derece huzursuzdu, uykulu kafası şimdilik bunu anlamayacak kadar yorgundu.

Cevabın şüphe doğurmayacak bir şekilde Wooyoung'la bağlantılı olduğu açıktı. Bütün bir geceyi 'Bana nasıl tepki verecek?' diye geçiren San'ı huzursuzluğundan kısa bir süre ayıran arkasında hissettiği hareketlilik olmuştu.

Bir süredir baygın olan Wooyoung en sonunda ayılıyordu. Gece neler olup bittiğini bilmeden derin bir uyku çekmişti. Yaşlı adam tarafından bayıltıldığını hatırlamıyordu, üstünde uykunun tatlı yapışkanlığı vardı. Bu yüzden normal bir yüz ifadesiyle uyanıp karın üstü bir halde, bir atın üstünde yattığını görünce şaşırdı. "Hey, neden senin atının üstündeyim ve bu şekilde duruyorum? Bana atımın firar ettiğini söyleme sakın!"

San biraz çekinerek arkasındaki gence bir bakış attı ve kendini gülümsemeye zorladı. "Sakin ol Wooyoung. Bu atları eğitimli oldukları için bizzat ben seçtim. Bak, seninki hemen yanımızda ilerliyor."

Kendi gözleriyle görmek isteyen Wooyoung yan tarafına baktı ve birlikte yola çıktığı atını görünce havaya hafif bir nefes bıraktı. Doğrusu hayvanlara çabuk bağlanan biriydi ve bu savaşta yaralanıp ölmesi muhtemel olan atı bile olsa onu öylece unutup gidemezdi.

"Dur biraz," dedi Wooyoung saniyeler sonra. Aklına gelen ve gerilmesine neden olan bir şeyi, birini hatırlamıştı. "Atımı sürerken yalnız değildim. O nerede?" Büyük bir endişe genç hırsızın yüzünü kaplarken kendisini yere attı ve kendi atına doğru koşturdu. "Onun kaçmasına izin mi verdin?!"

San bir şeyler söylemek için dudaklarını aralasa da Wooyoung ondan önce davranmış ve sorgulayıcı kimliğini ortaya koyup hızlıca atı incelemişti. Gözlerine çarpan eyer duraklamasına neden oldu. Bir eliyle oraya dokundu ve pürüzsüz yüzeyde hafif bir değişim hissetti. "Bu... kan lekesi." dedi geri geri çekilerek.

Ortanca prens, Wooyoung'un panikle değişen yüz ifadesini ve şok edici bir durumla yüzleştiği için uykudan tamamen ayılışını nefesini tutarak izledi. Ona yaşlı adamı elleriyle öldürdüğünü ve cesedi arkada bıraktığını söyleyecekti, söylemesi gerekliydi. Çünkü Wooyoung'dan hiçbir şey saklamamaya yolculuğun başında söz vermişti.

Wooyoung neler olduğunu anlamıyormuş gibi arkasını dönerek San'a baktı. Yola çıkmadan önce tertemiz olduğuna emin olduğu eyere havadan sudan kan bulaşmayacağını elbette en iyi kendisi bilirdi ve kısa bir süre önce kurumuş kan lekesinden tatsız bir olayı kaçırdığı belli oluyordu.

'Bu şekilde gözlerimin içine bakarak benden bir cevap beklerse ona nasıl gece olanları anlatabilirim ki?' diye düşündü San. İşin kötüsü gözlerini kaçıramıyor ya da herhangi bir bahane bulamıyordu. Mecburen söylemek zorundaydı. "Onu öldürdüm." dedi keskin ama aslında Wooyoung'un ona kızacağı düşüncesiyle endişeli bir ses tonuyla.

"Onu öldürdün mü?" Anlam veremeyen Wooyoung'un yüz ifadesi tekrar değişti. San'a inanmakla inanmamak arasında gidiyordu. "Onu elinden kaçırdığın için bana zayıf gözükmek istemeyip yalan mı söylüyorsun? Eğer kaçtıysa söyle ki dersini verelim San!"

Kingdom Diary // WooSanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin