Saray Mutfağı, Saat 23.30Sessizlik, akşamın gelişiyle birlikte hem dışardaki evleri hem de Choi Sarayı'nı kollarıyla sarmalamıştı. Ara sıra Büyük Salon'un görkemli devasa saatinin çıkardığı tik tak sesleri insanın kulağına çalınıyordu, o kadar.
Her yerin meşalesi yanmasına rağmen bu sefer mutfağınkiler sönüktü. İçeriyi aydınlatan tek şey uzun pencerelerden giren ay ışığının oluşturduğu mavi gölgelerdi.
Hongjoong kaçıncı olduğunu bile bilmediği, yarısına kadar bitirilmiş içki şişesini alıp dudaklarına dayadı. Bir süredir duraksız içki içtiğinden boğazı yanmaya ve yüzü kıpkırmızı olmaya başlamıştı. Ama hayatındaki suyu alkolle değiştiren biri olarak alışıktı Hongjoong kafasının bulanmasına.
Bazen saray sessizliğe büründüğünde ve kendisinden başka mutfakta hiçbir hizmetli kalmadığında köşeye sakladığı içkilerini ortaya çıkarır ve sessizliğin acılarını kendininkilerle harmanlayarak derin bir üzüntünün içinde sarhoş olurdu.
Daha doğrusu, sarhoş olmak için elinden geleni yapardı. Bu sayede geceleri kabus görmeden uyuyabilirdi. Korkularıyla yüzleşmek zorunda kalmayabilirdi.
Vakit gece yarısına gelmek üzereydi. Seonghwa'nın temizlik işleri bir hafta sonra kutlanacak olan Prens Mingi'nin doğum günü için yapılan hazırlıklar dolayısıyla bugünlük uzamıştı ve uyku saatini kaçırdığından dolayı huzursuz olan genç adam, kaçan uykusunun gelmesini umarak son kez temizlik kontrolleri yapmaya karar vermişti.
Mutfağın önünden geçerken fark etti ki uyanık olan sadece kendisi değildi. Gerçi şaşırmamıştı bu duruma. Çünkü bu Hongjoong'u tezgahın altına kıvrılarak kör kütük sarhoş olmuş bir şekilde bulduğu ilk seferi değildi.
'Yine yapmış yapacağını...' diye düşündü Seonghwa onun yanına yaklaşırken. Hongjoong'un onu terslemeyeceğini bildiğinden rahatça yere çömelmiş ve omuzları birbirine değecek şekilde yanına oturmuştu.
Ay ışığı Hongjoong'un gözlerindeki yorgunluğu apaçık gösteriyordu. Ağlamamıştı belki ama bunun için kendini zorladığı belli oluyordu. Kalp kıran bir görüntüydü bu.
Seonghwa onun içkiyi sevdiği için değil, doğru düzgün bir uyku uyumak için bu kadar içtiğini bilen tek kişi olarak elini omzuna attı. Yüzündeki endişeli ifade ellerini titretiyordu. "Seni her böyle bulduğumda elimden bir şey gelmediği için kendimden nefret ediyorum."
Hongjoong uzun bir aradan sonra ilk defa dudaklarını şarap şişesinden çekti ve alkolden dolayı uyuşmuş dudaklarıyla gülümsedi. "Her gece aynı konuşmayı mı yapacağız biz? Bu saate kadar çoktan uyumalıydın. Sakın bana yere oturuyorum diye mikrop kapacağımı söylemeye geldiğini söyleme."
"Hasta olacağından endişeleniyorum tabii ki ama yere oturduğun için değil." Seonghwa kaşlarını çattı. Bu Hongjoong'un azar yiyeceği anlamına geliyordu. "Bu kadar içki içmek senin ölümüne bile neden olabilir Joong. Bu alışkanlığını bırakmalısın artık."
"Ne güzel işte," dedi Hongjoong gözleri boşluğa bakarken. "O zaman ben de ölürüm. Büyükbabama ve elimden kaçırdığım anda kaybettiğim o mutlu hayatıma geri kavuşurum böylece."
Ağzı açık kalan Seonghwa kalbinin hızla çarptığını duyabiliyordu. Tanıdığı Hongjoong asla ölümden bu kadar kolay bir şeymiş gibi bahsetmezdi. Ve daha önce hiç bu kadar ciddi sözler söylediğini duymamıştı.
Belki Hongjoong sarhoşluğun etkisiyle saçmalıyordu ama Seonghwa için sarf edilen bu kelimeler kabul edilemezdi. "Ne dediğinin farkında mısın sen?" diye sesini yükseltti. "Bu kadar sarhoşluk yeter Joong. Şimdi o şişeyi bana ver."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kingdom Diary // WooSan
Fanfiction11. Choi kralının sefere çıkmak üzere ülkesinden ayrılmasının ardından taht, sınırlı bir süreliğine en acımasız prense yani San'a bırakılmıştı. Wooyoung ise ekmeğinin peşinde koşan sıradan bir köylüydü ve kim Kral kim değil, önemsemiyordu. Not : Bu...