Toplantı Odası, Saat 06.00Choi Sarayı'nın son zamanlarda en çok hareketi barındıran odasına yine bir karmaşa hakimdi. Bütün prensler, Wooyoung, General Jongho ve sarayda sözü geçen birkaç yetkili insan geniş masanın etrafına toplanmıştı.
Yunho'nun Jeong ailesine bağlılık yemini etmiş küçük krallıkları Choi ordusuna katmak için deniz yolculuğuna çıkışı yüzünden birkaç gündür doğru düzgün uyuyamamış olan Mingi esnedi. Tam uykuya dalacağı ve endişelerini kısa bir süreliğine kenara atıp hayal dünyasına dalacağı sırada abisi San'ın herkesi toplantı odasına çağırdığını duymuş ve gözleri yarı açık bir şekilde aşağı inmişti.
Yeosang hassas yapısından dolayı bizzat toplantı odasına çağırılmamıştı ama şu sıralar erken kalktığı için, ki bunun en büyük nedeni yaklaşan savaştı, küçük kardeşlerini aşağı inerken görmüş ve onlara katılmıştı. Önemli şeylerin konuşulacağını biliyor ve her şeyi öğrenmek istiyordu. Kardeşlerinin arkasında daha fazla kalamazdı.
Henüz kimse konuşmaya başlamadığı için fırsattan yararlanıp birkaç gün önce San'la yaşadıkları geceyi düşünen Wooyoung, yanağını eline dayamış bir halde gizlice tebessüm ediyordu. Uyku sersemi olduğundan ortamın ciddiliğini henüz fark edememişti.
General Jongho masanın San'a en yakın olan kısmında oturuyordu. Erken kalkmak işinin bir parçası olduğundan odadaki herkesten daha uyanıktı. Yüzüne yapışmış ciddi ifade her zamankinden belirgindi. Sabahın köründe burada toplanmalarının iyiye işaret olmadığını biliyordu.
Uykusunu alamadığı için San bir hayli huysuzdu. Hem kafasını toplamak hem de uykusundan ayılmak için birkaç dakika kafasını önüne eğerek beklemişti.
Kısacası herkes farklı bir moddaydı. Uykusuzluk, stres, endişe ve daha birçok duygu masanın üstünde geziniyordu.
Artık bir yerden başlamalıydı San. Kafasını kaldırıp sırtını dikleştirdi. "Gece saat 3'te bir haber geldi."
Gözlerini ovuşturan Mingi birkez daha esnediği için yanında oturanlardan iğneleyici bakışlar yerken sordu. "Haber babamdan mı? Geri mi dönüyor?"
"Hayır, sence böyle zor bir zamanda babamızın geri dönmesi mümkün mü?" San kaşlarını çattı. "Uykunuzdan tamamen uyanın ve kendinize gelin. Çünkü az önceki gibi saçma sapan sorulan veya söylenilen şeyleri kaldıracak sabrım yok."
Bu uyarı koltuğunda yayılanları düzeltmiş, hayal dünyasına gidip gelenleri tamamen ayıltmıştı. San'ın sesi tam da bir krala yakışacak kadar güçlüydü. Huysuz olduğu için çevresindekilerin ona normalden de çok dikkat etmesi gerekecekti.
Çünkü kimse şuan onu kızdırmak istemezdi, Wooyoung bile.
Mingi yediği azarla olduğu yerde büzülürken kaşları gittikçe daha çok çatılan ortanca prens sözüne devam etti. "Min Krallığı tahmin ettiğimizden de daha çabuk harekete geçmiş. Sınırdaki asker birliklerimizin bazıları ölmüş. Ardı ardına mektuplar geliyor, komutanlar delirmek üzere. Ölü sayısı yaralı sayısını geçiyor."
"Demek o şeytanlar en sonunda buraya geliyor..." diye fısıldadı Wooyoung sinirle alt dudağını yemeye başlarken. Hayatta en sevdiği insanı, biricik manevi annesini kaçıranlara hak ettikleri cezayı vermeyi çok istiyordu.
Jongho huzursuzluğunu başarıyla saklayıp, "Buraya ne kadar gibi bir sürede gelecekleri öngörülüyor Prens San?" diye sordu. İçinde kötü bir his vardı.
Odadaki herkesi konuşmadan önce süzdü San. Onların yüzlerindeki, birazdan duyacaklarına hazır olmadıklarını belli eden ifadeyi görmekten nefret ediyordu ama iş işten geçmek üzereydi. "Orduları iki hafta sonra buraya ulaşır deniliyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kingdom Diary // WooSan
Fanfiction11. Choi kralının sefere çıkmak üzere ülkesinden ayrılmasının ardından taht, sınırlı bir süreliğine en acımasız prense yani San'a bırakılmıştı. Wooyoung ise ekmeğinin peşinde koşan sıradan bir köylüydü ve kim Kral kim değil, önemsemiyordu. Not : Bu...