Yemek Odası, Saat 17.00Güneşin batışına yakın sarayın mutfağa yakın olan odaları taze yemek kokusuyla dolmaya başlamıştı. Koridorların başında ve sonunda nöbet tutan muhafızların bazıları midelerini daha yeni doldurmuş olmalarına rağmen acıkmaya başlıyordu.
Hongjoong'un pişirdiği yemeklere karşı koyabilen bir kişi bile yoktu. General Jongho bile yemek konusunda seçici olmamasına rağmen mümkün olduğunca Hongjoong'un pişirdiği şeyler haricinde bir şey yemiyordu. Bu yüzden sarayın ana aşçısı, herkes tarafından seviliyordu.
Neredeyse yere değecek kadar uzun ceketiyle yemek masasının bulunduğu geniş odaya yürüyen Prens Mingi de severdi ana aşçıyı. Yemek saatinin gelmesinden önce mutfaktan biraz çörek aşırır ve Hongjoong'la şakalaşırdı. Gerçi normal ya, huysuz bir aşçı da dahil anlaşamadığı kimse yoktu en küçük prensin.
Yemek odasına girdiğinde abisi San tarafından "Geç kaldın." diye karşılanmasına hiç şaşırmadan uzun boyu için özel oyulmuş ahşap sandalyesine oturdu ve kıyafetini bileklerine kadar sıyırdı. Odadaki kızgın bakışları fark etse de gülümsemekten kendini alamıyordu.
"Bugün her zamankinden daha mutlu gözüküyorsun kardeşim." Mingi'nin oturduğu sandalyenin tam karşısında yerini almış Yeosang gülümsedi. San'ın aksine geç kaldığı için sinirli değildi küçük kardeşine. Hatta onu mutlu görmek, bir süredir asık olan kendi yüzünde de çiçekler açmasına neden olmuştu.
Gülümsemesini büyüten Mingi kafasını salladı ve tam neşesinin neden bu kadar yoğun olduğunu anlatacakken araya giren kaba bir sesle dudaklarını kapatmak zorunda kaldı.
"Önemsiz şeyleri duymak isteseydim böylesine ciddi bir ortama sizi çağırmazdım." dedi San. Kardeşlerine bakmadan kaşlarını çatıyordu. "Mutlu olacak bir durumda değiliz."
"Bu şekilde davranmak zorunda değilsin San." dedi Yeosang, üzülen kardeşi Mingi'yi görünce hevesi kaçarken. Zaten en küçük iki kardeş hiçbir zaman iyi anlaşamamışlardı. Bu durum en çok abileri olan Yeosang'ı etkiliyor ve narin kalbinin yara almasına neden oluyordu.
Yemek odası, duvarlara asılı ve masanın ortasında bulunan mumların ışığıyla loş bir hale bürünmüştü. Yemek kokularıyla da birleşince daha da boğuculaşan bu atmosfer, haftalar sonra ilk defa birlikte yemek yiyecek olan kardeşlerin arasındaki gerginliği arttırıyordu.
Kral babaları gittiğinden beri San diğerleriyle birlikte yemek yemez olmuştu. Ne zaman yemek saati gelse, sandalyesi uzun zamandır kimsenin dokunmadığı bir antikayı andırırdı.
Kısacası yemek masasına bir süredir sadece Mingi ve Yeosang oturmuştu fakat şimdi ilginç bir şekilde San da oradaydı ve en garibi de birlikte yemek yeme fikrini kendisinin sunmuş olmasıydı. Bu gariplik havayı basıklaştırıyordu.
Susturulmasına içten içe içerlemiş olan Mingi yüzünü asarak, "Madem öyle, hepimizi neden buraya topladın?" diye sordu. Bir yandan yemek servisi yapan saray hizmetlilerinin görevlerini rahatça yerine getirebilmeleri için geriye çekiliyordu.
Tam da kendi tarzına uygun kıyafetlerin satıldığı terzi dükkanından bahsetmek için bir süredir can atsa da keyfi kaçmıştı. 'Bay Yunho'nun el emeği göz nuru kıyafetlerinin ne kadar güzel olduğunu anlatacaktım oysa...' diye düşündü dudaklarını büzerken.
San'ın iç çekişi rahatlıkla duyulabilecek kadar sesliydi. "Şu hırsız, Wooyoung... Alt tabakadan birine göre çok fazla sır saklıyor. Kesinlikle normal biri değil."
"Yine mi Wooyoung?" Mingi'nin gözleri seğirdi. Bu konuşma daha fazla uzarsa iştahının kaçacağından korkuyordu. "Cidden... Neden bu hırsıza taktığını anlayamıyorum. Bunun yerine geçici Kral olarak ülke sorunlarıyla ilgilenmen gerekmez mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kingdom Diary // WooSan
Fanfiction11. Choi kralının sefere çıkmak üzere ülkesinden ayrılmasının ardından taht, sınırlı bir süreliğine en acımasız prense yani San'a bırakılmıştı. Wooyoung ise ekmeğinin peşinde koşan sıradan bir köylüydü ve kim Kral kim değil, önemsemiyordu. Not : Bu...