9 ~ Portre Odası

1.3K 209 135
                                    


Hongjoong'un Odası, Saat 13.13

Kirli kıyafetlerin ve çöpe atılmamış meyve kabuklarının arasında resmen kaybolmuş yatağın üstünde sırt üstü uzanan beden, kapının tıklatılmadan bir anda açılmasını ve içeri girenin kim olduğunu umursayamayacak kadar yorgundu.

Her zamanki gibi günlük temizliğini yapan, gerçi temizlikte aşırıya kaçan, ve bütün odaları tek tek kontrol etmeyi kendine görev sayan Seonghwa'nın yüzü Hongjoong'un normalde her daim kilitli tuttuğu kapısını açık unuttuğunu fark etmesiyle birlikte garip bir hal almıştı.

Ne zaman aşçı arkadaşını onun odasına girmek ve her yeri temizleyip bütün gereksiz şeyleri çöpe atmakla tehdit etse Hongjoong'un 'Yiyorsa dene bakalım, odama asla giremeyeceksin.' tarzı cümlelerine maruz kalırdı fakat şimdi şansı yaver gitmiş ve nasıl olduğunu bilmese de ana aşçının odasına girmeyi başarmıştı.

Bu Seonghwa için ilk başta iyi bir haber gibi gözüküyordu. Çünkü koskoca sarayda giremediği tek oda Hongjoong'un odasıydı. İçerisinin ne kadar dağınık olduğunu göremediği için anca tahmin edebilmişti şimdiye kadar.

Gerçi girer girmez girdiğine pişman olmuştu...

"Bu odanın hali ne?!" diye bağırdı Seonghwa. Yaşadığı şoktan dolayı az kalsın elinde tuttuğu su kovasını yere fırlatacaktı. Temizlik hastalığı gün yüzüne çıkıp her yerinin titremesine ve kaşınmasına sebebiyet verirken boşta kalan eliyle burnunu kapattı. "Camı bile hiç açmamış mı bu adam?"

Odanın hali içler acısıydı. 'Benim sevimli toz bezlerim bir saniyeliğine yere düşse kapkara olup çıkar.' diye düşünen Seonghwa, istemsizce yüzünü buruşturdu ve bu dağınıklığın içinde nasıl yattığına anlam veremediği genç adama baktı.

"Hongjoong... Derhal uyanıyorsun ve bana bir açıklama yapıyorsun yoksa seni çamaşır suyunda boğar ve akşam yemeğinde sana odandaki bütün tozları yedirtirim!"

"Neden kulağımın dibinde bağırdığını sorabilir miyim? Zaten başım patlayacak gibi... Ayrıca buraya nasıl girdin?" Neredeyse belli olmayacak şekilde mırıldanan Hongjoong esnedi ve uykulu olmasından dolayı tam açılmamış gözlerini kırpıştırdı. Öğlenin ortasında uyuyabilmek en büyük yeteneklerinden biriydi.

Seonghwa daha fazla çıldırmak ve bu çöplüğün hesabını sormak istese de Hongjoong'un yeni uyanmış halini ilk kez görmenin verdiği etkiyle sakinleşmişti. Genellikle asabi olan ve bütün gün hayatından şikayet eden arkadaşının tatlı tarafını gördüğü için şanslı sayıyordu kendini.

Boğazını temizledi ve aklından geçenlerin yüzüne pembeliklerle yansımadığını umarak derin bir nefes aldı. "Kapını kilitlemeyi unutmuşsun ve iyi ki de unutmuşsun yoksa bu felaketi görmeden bütün sarayın temiz olduğuna emin olacaktım."

"Felaket mi? Odama hakaret etme!" Kaşlarını çatan Hongjoong elini havada salladı. "İşin gücün yok mu senin? Beni rahat bırak. Azıcık daha uyuyayım..."

"Hayır. Kalk." dedi Seonghwa. Hongjoong'un kolunu tutmak ve onu yataktan kaldırmak için ileri uzandı. Artık burnuna kir ve tozdan başka bir koku daha gelir olmuştu.

İlk başta şaşıran, daha sonrasında ise ciddi bir ifadeye bürünen Seonghwa ne diyeceğini bilmiyordu. Aldığı alkol kokusuna bakılırsa Hongjoong dün akşam yine içmiş olmalıydı.

Bu bir sorun olmaya başlamıştı artık. Yemek yaptığı ve uyuduğu zamanlar haricinde tek yaptığı içki içmek olan bu genç adam için Seonghwa fazlasıyla endişeliydi. "Yine mi içtin?" diye sordu Hongjoong'u çekiştirmek yerine onun omzunu sıvazlarken.

Kingdom Diary // WooSanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin